Daha önceleri pek çok yazımda da bahsettiğim gibi insanoğlunun göklere olan ilgisi ezelden beri süregelen bir durum kabul edilebilir. Erişilmesi güç ve gizemli yükseklikte dans eden ışıklar ve objeler gözlemleyen bizler bunları içselleştirip yorumlayarak günlük hayatımızın kökenindeki olgu ve düzenlerin bazını oluşturmuş bulunmaktayız. Bu durumu doğal afetlerin tanrısallaştırılması gibi durumlarda görebiliriz ki, bu gelenekleri gözlemleyebileceğimiz pek çok medeniyet tarih boyunca mevcut olmuştur. Gökleri inceleme konusunda ilerleyen kültürler bile dünyadaki başka faktörlerden etkilenen gök olayları tarafından gafil avlanmış olabilir. Cenevre Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilen bir araştırma dünyanın farklı kısımlarında bulunan kültürlerce toplanmış verileri ortak bir başlık altında inceleyerek önemli doğal afetlerin tarihlerine atanan zaman aralıklarını daraltmayı amaçladı. Göklerin genellikle dini amaçlar için incelendiği Orta Çağ Avrupası ve Orta Doğu kökenli pek çok yazılı kaynak araştırmacılar tarafından incelendi ve bu incelemelerden doğan sonuçlar kayıt altına alınmış başka tarihi olaylar ile karşılaştırıldı. Tüm bunların ağaçlardaki yaş halkaları ve buz çekirdeği analizleriyle desteklenmesi üzerine 1100 ile 1300 yılları arasında yaşandığı hesaplanan 64 ay tutulmasından 51 tanesinin gözlemcilerce kayıt altına alındığı ortaya çıktı. Gök cisimlerinin hareketlerini ve yörüngelerini çok detaylı biçimde hesaplayabildiğimiz günümüz teknolojileri sayesinde bu ay tutulmalarının tarihlerini bilen araştırmacılar eski yıllardaki gözlemciler tarafından tutulma olarak kabul edilen bazı olayların devasa volkanik patlamalar nedeniyle atmosferi örten kül benzeri tabakaların farklı şekilde yorumlanmasından doğduğu kanısına varıp ellerindeki kayıtlardaki tutulmalar hakkındaki betimlemeleri detaylıca incelediklerinde 5 tanesinin özellikle daha karanlık tutulmalar olarak belirtildiğini gözlemledi. Bu bilgiler ışığında bahsedilen döneme ait ve gök olaylarından bahseden başka kayıtlar arandı. Japon katiplerce yazılmış bir eserde 2 Aralık 1229 gününde yaşanan beklenmeyen ve karanlık bir tutulmadan söz edildiği ortaya çıkarıldı. Buz çekirdeği çalışmaları ve “karanlık” ay tutulmalarına ilişkin tarihler karşılaştırıldığında 1100 ve 1300 yılları arasında tahmin edildiği gibi volkanik olarak çok aktif bir dönem yaşandığı tahmin ediliyor. Bu döneme verilen bir diğer isim ise “küçük buz devri”. Volkanik patlamalar sebebiyle yaşanan atmosferik olayların küresel sıcaklığı etkileyebileceğini belirten araştırmacılar bu dönemde yaşanmış volkanik olayların tarihlerini tam olarak bilmeye yaklaştıkça insanların yaşamlarının ve toplumsal gelişmelerin bunlardan ne ölçüde ve nasıl etkilendiğini daha iyi anlayabilmeyi umuyor. Görünen o ki, gökleri izleyen gözler istemsizce başka doğa olaylarını da fark edebilmiş ve bugün bizlere yeni kapılar açmış.