Bazı kitapları döne döne okumamın bir sebebi var. Yaşadığımız gündemlerin, yıllar önce yaşamış bazı insanların öngörülerine birebir uyuyor olması bu nedenlerden biri. Bu konuda en başarılı kişi ise şüphesiz Atamız. Onun söylediği, tasvir ettiği, uyardığı her şey doğru, değindiği en ufacık ayrıntılar bile hatasız, birebir yaşanıyor. Bu yüzden bu memlekete, bu dünyaya ondan bir tane daha gelme ihtimali çok düşük geliyor bana. Gündem konularına değinmeyi pek istemesem de yaşadığımız süreç ister istemez beni bu konuya bağlıyor. Ancak bunları açık seçik kendi düşüncelerimle ifade etmek yerine, aslında herkesin ismini duyduğu, “O kitabı biliyorum, kütüphanemde bile var hatta, mutlaka okuyacağım, şu sıralar biraz yoğunum ama okumam gerektiğini biliyorum” dediği bir kitapla açıklamak, aktarmak istiyorum. Meslektaşım ve eleştirmen olan George Orwell’ı hepiniz mutlaka duymuşsunuzdur. 20’nci yüzyılın en önemli İngiliz kalemlerinden biri olan Orwell, tasvirleri ve siyasi düzene değindiği romanlarıyla tüm dünyada okunması gereken yazarlar arasında yerini almayı başaran biri. Birçok ünlü ve önemli eseri olan Orwell’ın bence herkesin okuması gereken bir kitabı var; “Hayvan Çiftliği” Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde okunmasının elzem olduğunu düşündüğüm bu eser; Bir çiftlikte yaşayan hayvanların, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirmelerini konu alıyor. Amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmak olan bu hayvanlardan aralarında en akıllı olan domuzlar, kısa sürede önder bir takım oluşturuyor ancak devrimi de yine onlar yolundan saptırıyor. “İnsan, üretmeden tüketen tek varlıktır. Süt vermez, yumurta vermez, saban çekecek güçten, tavşan yakalayacak hızdan yoksundur. Gelin görün ki, bütün hayvanların efendisidir. Onları işe koşar, karşılığını önlerine açlıktan ölmeyecekleri kadar yiyecek koyarak öder, tüm kazancını ise kendine saklar.” Kitapta anlatıldığı üzere insanların zulmünden bıkmış olan hayvanlar, başkaldırarak insanların onları yönettikleri rejime son veriyorlar. Daha sonrasında ise aralarından en akıllı ve en cesur olarak gördükleri domuzları onları yönetmeleri için seçiyorlar. (Burada belirtmek isterim ki hiçbir hayvan güncel olarak hiçbir siyasi parti veya lider veya yönetici için özellikle seçilerek yazılmamıştır. Kitabın içeriğinde ne varsa o şekilde tasvir edilmiştir.) Aradan geçen zamanda yönetimi çok yanlış anlayan ve hükmetme kudretini aşırı derecede benimseyen domuzların insanlardan hiçbir farkı olmadığı, hatta çok daha kötü bir yönetim şekline sahip olmaya başladıkları, geride kalan hayvanlara işkence etmeye devam ettikleri görülmeye başlanıyor. Kitap boyunca hayvanların bu iktidar mücadelesinde yaşadıklarını ince ince kendi durumumuzu gözümüzün önünde canlandırarak okuyoruz. “Dünyayı bizlere dar eden tüm kötülüklerin insanoğlunun zorbalığından kaynaklandığını görmemiz için daha ne gerekiyor?” Zorbalığın olmadığı, akılcı, bilim peşinde, demokratik bir ülkede yaşamak, özgür ve mutlu olmak için mücadele etmek zorunda kalmadığımız günlerin umuduyla…