Mehmet Baba, nam-ı değer ''Aga', benim ''Paşam''. 7 Eylül'de son yolculuğuna uğurladığımız Baba'mız.
2012 yılının mart ayında iş başvurusu için girdiğim gazete binasında kesişti yollarımız kendisinin son 11 yıllık ömrü hayatında. Ben o sıralar henüz 24 yaşlarında, askerlik görevini yaptıktan sonra kendince birkaç iş denemiş genç bir erkek, Paşam ise o sıralar 58 yaşında, gazetecilik konusunda babası gibi İzmir'de tek, Türkiye'de sayılı duayenlerden.
Kısa süre içinde birbirimize kanımız kaynarken, personel-patron konumundan ''aile'' basamağına geçmemiz çok sürmedi. Her ikimizin de başak burcu erkeği olması belki buna etkendir diyebilirim belki de. Paşam'ın hayatına girdikten kısa bir süre sonra iki büyük kayıp yaşadık, hem babasını hem annesini çok kısa süre içinde kaybeden Mehmet Baba'mız, yine hayatta en çok değer verdiği ve sevdiği insanlardan biri olan halası Jale Teyze'mizi de 3 yıl kadar önce kaybetti. Fakat bu kadar üzücü olay içerisinde kendisi hayata karşı hiç pes etmedi ve üzüntülerini kimseye yansıtmadı, belli etmedi hep içine attı.
Babası Nedim Çapman'ın yadigarı olan Yeni Bakış Gazetesi'nin başında da yine babası gibi vefat edene kadar heybetli bir çınar gibi durdu ve gelmiş geçmiş tüm işçilerini, ''kale arkası''ndaki tüm ihtiyaç sahibi garibanları, karnı aç olanı, evinde elektriği kesileni, çocuğu okula yazılanı hep korudu, kolladı. Bunları yaparken arada sırada meyve veren ağaç misali taşlandı elbette fakat o yine kimseye küsmedi, belki kızdı ama uzun sürmedi o kızgınlıkta asla.
11 yıllık birlikteliğimiz boyunca Paşam'ın bana kattıklarını anlatmaya kalksam bana burada ayırmış olduğu köşe değil, gazetenin tamamı yetmez fakat bugün ben karşılaştığım problemli olayları daha içerisine girmeden hızla karar verip olumlu şekilde çözebiliyorsam, geçmişin sorunlarına takılmayıp sürekli önüme bakabiliyorsam ve en önemlisi de kimseye eyvallah etmeden hayatıma devam edebiliyorsam işte bu senden alabildiklerim sayesindedir Paşa'm.
11 yıl önce, çok sevdiği büyük babamız Nedim Çapman'ı, son yolculuğuna eşlik ederken arabada hemen sağ yanımdaydı Paşa'm. İki gün önce ise O, babasını götüren arabada, ben eşi ve oğlu hemen arkasında aynı arabada. Yol aynı, arabalar aynı acılar bambaşka. Bu 7 Eylül'de pasta yerine pide yedik, üzerine de helva. Pide kıymalı, helva fıstıklı ama inmedi inan boğazımızdan aşağıya, soğuk su içtim hemen arkasından senin gibi daima...
Paşa'm artık hatıralarda, Tolga Çandar'ın Ege türkülerinde, Bill Conti'nin film müziklerinde, Ege'nin en kaliteli zeytinyağlarında, Çeşme-Ilıca'nın serin rüzgarlarında, Kordon'un imbatında. 
Umuyorum ki buluşacağız öteki hayatta ve tek yapamadığımız yarım kalan o üstü açık Rolls Royce ile dondurma yemeye gideceğiz. Bir de temizinden Martini Henry, biz palavra attıkça sen de sıkacaksın havaya doğru, şimdi biz yanına gelene kadar “Sen, ışıklar içinde uyu”…