14 Mayıs tarihi yaklaştıkça, 7 bilinmeyenli denklem muhalefetinin ve peşindeki, gazetelerde yazar, çizer takımı, TV kanallarındaki yorumcular, haber sunucuları, halkını aşağılayan sanatkarlar, internet fenomeni denilen kendini bilmezlerin, sosyal medyayı yalan üretim merkezi haline getirerek, attıkları yemlerle oltalarına takılan ezik sazanlar, sokakta kendilerine uzatılan mikrofona, normal bir insanın ağzına almayacağı sözlerle bağırsağındakileri ağzından çıkaranları duyup yazılanları okuyunca, emperyalist kapitalist, sömürgeci ülkelerin,100. yılını kutlayacağımız Cumhuriyetimizi, parçalayıp bölmek ve istedikleri gibi yönetmek için uzun zamandır yapmış oldukları 5. kol çalışmalarının, ülkemiz siyasetçisi ve sade vatandaşımızın üzerinde bir nebze de olsa başarılı olduğunu gözlemleriz. 20 Ağustos 2021’de CHP’li Özkoç “Başka bir egemen gücün müdahalesine gerek kalmadan laik, demokratik parlamenter sistemi yeniden inşa etmeliyiz” derken ne kastediyordu dersiniz!!! 100. yılını kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneteceklerin seçiminde böyle seçenekler mi var! Akla ziyan sözleri bizler çok çabuk unutuyoruz. Gardını düşüren boksör nereden geldiğini görmediği yumrukla nakavt olduğu gibi, bizler de gardımızı düşürürsek, emperyalist kan emicilerin yumruğunu yeriz… Kendini muhafazakâr, mukaddesatçı olarak tanımlayan bir gazete yazarı, şöyle diyordu; Biz dün ne söyleyip yazdıysak bugün de aynı söyleyip yazıyoruz, kimse kusura bakmasın ama biz böyleyiz işte! Dün FETÖ`ye karşıydık bugün de karşıyız, dün PKK’yı düşman ilan eden bizdik, bu gün de biziz, Cumhur İttifakı içinde yer almak için, bizim böyle şartlarımız var, kabul ederseniz birlikte oluruz dendi kabul edilmedi, bizim illa iktidar olma gibi bir derdimiz yok. (Sevsinler sizi, biz de yedik) Beyefendinin hatırından çıkmış olmalı, yer aldığı siyasi görüşün manevi lideri rahmetli Erbakan Hoca ABD ve Siyonizm’e karşıydı. Şimdi can siperane savunduğu PKK, FETÖ başta olmak kaydıyla bütün yıkıcı faaliyette bulunanları af edeceklerini söylerken, ittifakın oluşmasına tam destek veren PKK terör örgütüne 40 bin TIR dolusu silah veren, Erdoğan’a karşı muhalefeti desteklemeliyiz diye beyanda bulunan, çok yakın bir zamanda, bir eksiğiniz gediğiniz var mı diye sormak için, ittifakın Cumhurbaşkanı adayını ziyaret eden büyükelçinin ABD`li olduğunu bilmiyor mu dersiniz! Erdoğan’a karşı hepsinin oturdukları masa ne noter ne kumar masası biraz mafyamsı güç masası. Oturdun mu zinhar kalkamıyorsun, çıkmak istesen çıkamıyorsun. Edilen küfürleri hakaretleri sineye çekiyor, söylediklerini yutturuyorlar ve kolundan tutup tıpış tıpış oturtuyorlar. Bu beyefendi ve bu zihniyete sahip, muhafazakâr, mukaddesatçı olanlara, “Kişi sevdiği ile beraberdir” hadis-i şerifi yeterli olur kanısındayım. PKK’nın 14 Mayıs akşamına kadar eylemsizlik kararı aldık açıklaması, tutuklu bulunduğu cezaevinden! dışarıdaki insanlardan çok internet kullanan Selahattin Demirtaş’ın, gençleri “sandıkların güvenliğini sağlamak için gönüllü” olmaya çağırması,14 Mayıs gecesi sandıkta kaybettikleri zaman sokaklarda kargaşa ve kaosa sürüklemenin ön hazırlığı. Türk halkı bu oyuna gelmeyecek akla ve aklıselime sahip, Kandil’in emriyle 6-8 Ekim olaylarını başlatan ve 51 vatandaşımızın acımasızca hunharca hayatlarını kaybetmelerine sebep olan HDP ve Selahattin Demirtaş’ı unutmadı. Ülkeyi karıştırmak isteyenler her türlü iletişim imkânlarını pervasızca kullanıyorlar, Internet üzerinden yayınlanan sokak röportajlarının birinde adamın biri uzatılan mikrofona; “Erdoğan’a dokunsalar var ya kafalarını keseceğim. Biz cihada hazırız… diyor ve ilk tepki hedefe konan ve İŞİD bunlar, fırsatını bulurlarsa kellemizi kesecekler dedikleri HÜDA PAR’dan geliyor; “Bu şahsın partimizle alakası, ilgisi ve üyeliği, yoktur. Bilakis bu adam bir provokatördür. İlgili ve yetkili kurumların derhal, bu şahıs hakkında idari ve adli işlem yapmasını istiyoruz..” Peki troller ne yapıyordu, işi İslam dininin kutsallarını aşağılayacak kadar şirretleştiler. Ülkemizi işgal eden emperyalist kapitalist sömürgecilerin denize döküldüğü, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilk hedef olarak gösterdiği güzide şehrimiz İzmir’deki bir sokak röportajında, İzmirli kadın; “AKP’lilerin İzmir'de işi yok... AKP'li insanlar burada yaşayamaz... Burası Atatürkçülerin yeri..." deme cüretini gösterirken. Karşısındaki AK Partili vatandaş ise ''Burası bizim de yurdumuz, biz burada doğduk burada öleceğiz..." diyordu. Kim kimi kimin yurdundan hangi hakla ve yetkiyle kovuyor! 783.562 kilometre kare vatan toprağında herkesin eşit haklara sahip olduğunu kimsenin kimseyi ikinci sınıf bir vatandaş olarak görme hakkına ve yetkisine sahip olmadığını, sayın hanımefendiye! ve bu hanım gibi düşünen saygın insanlara! münasip bir dille hatırlatmalı. Bu saygı değer hanımefendinin! öğretmeni olduğunu düşündüğüm CHP’li Mustafa Hüsnü Bozkurt referandumda evet çıkarsa, evet diyenlere hitaben; sizi de yedi sülalenizi de İzmir’den denize dökeriz diyordu. Zira emperyalist sömürgeciler hayır istiyorlardı. Hatırlatma babından! Bu şahıs insan hayatını kurtarmak için Hipokrat yemini! etmiş birisi. Al birini vur ötekine mayaları böyle. Bir kaç gün önce, İstanbul Kadıköy semtinde yapılan bir sokak röportajında, ağzından köpükler saçarak mikrofona konuşan orta yaşlı kadının, tüyler ürpertici, Cumhurbaşkanı ve AK Parti’ye oy veren, insanın düşmanının torunları için bırakın söylemeyi, aklına getirip düşünmeyeceği eleştiri sınırları içinde olmayan, aşağılama, beddua, hakaret, iftira, nefret, kinini kusma, insanları ötekileştirme içeren açıklamasını, ifade özgürlüğü diyerek geçiştirmek ve hoş görüyle karşılamak, ahmaklığın daniskasıdır. Sonrasında verdiği ifadede Sayın! Tülay K. şeker hastası olduğunu, söylediklerinin suç olduğunu bilmediğini ve pişman olduğunu söylüyor. (Pekii öyle olsun) Gelelim zurnanın zart dediği deliğe, halkı kin ve nefrete sürükleyen, ayrımcılık yapan bu tür sokak röportajları ve internet medyasında yayınlanan bir sürü asparagas haberleri kontrol etmeden yayın yapanları masum görmek en hafif tabirle aymazlıktır… Son günlerde, gece bekçisinin hırsızları kovalarken açtığı ateş sonrası mermilerden ikisinin İYİ Parti il binasına isabet etmesiyle, il binasına gelerek, rakip olarak gördüklerine meydan okuyan bir üslupla, her hangi bir araştırma yapmadan kesin bilgi edinmeden, Asena misali olayın üstüne mal bulmuş mağribi misali atılan sayın Akşener, Cumhurbaşkanı’na meydan okuyup, hakaret ederken kendisine ve kazanamaz dediği aday diye uzunca bir süre karşı çıktığı Kılıçdaroğlu’na oy istiyordu. Olayın aydınlatılmasıyla sessizliğe bürünen Akşener, provakatif söylem ve davranışlarına, 5 Nisan günü TBMM grup toplantısında yaptığı mermili gösterisiyle devam ediyordu. Ee, ne de olsa seçilemez aday olarak gördüğü ortağının tabiriyle o bir Asena!!! idi. Asena, ABD’nin kuklası PKK’nın Kandildeki sözde yöneticilerinin, emir eri olarak kullandıkları, (Türkiye’de yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızı temsil *etmediğini* düşündüğüm) HDP yöneticilerinin eliyle, Dünya beşten büyüktür sözünü hazmedemeyen, kapitalist emperyalist sömürgeci ülkelerin isteklerini (araştırıp okumanız iyi olacaktır), masaya bildirmesine süt dökmüş kedi misali ses çıkarmıyordu. Müslümanlığı, milliyetçiliği, vatanseverliği, cumhuriyetçiliği marka diye taşıyanlardan, Müslüman Türk halkı olarak kahramanlık beklemek hayalin ötesinde aptallıktır. Tarihine yabancı olmayan dini bilen, milletini tanıyan nereden geldiğini bilerek, kızıl elma ideali sahibi, muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda olan çocuklarımızı, emperyalist sömürgecilerin ve bunların tuvalet terliğine oy veren, birilerinin üzerine sifon çeken yandaşlarından korumalıyız.