Türkiye’nin ekonomik sorunları gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Her gün üst üste gelen zamlarla uyanan halkımız, geçim sıkıntısının ne olduğunu dibine kadar hissediyor. Bu noktada bir çok farklı fikrin, şikayetin, dayanışmanın ortaya çıkması elbette kaçınılmaz ki, bazı noktalarda da gerekli. Ancak bunları yaparken bencil olmak, bana göre yanlış. Bununla ilgili geçtiğimiz günlerde deneyimlediğimiz bir konuya değinmek gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda birçok farklı görüş ortaya atılabilir, her taraf kendini savunma hakkına da sahiptir.
Bilindiği üzere bu hafta başı İzmir’de metro ve tramvay grevini yaşadık. Geçim sıkıntısı çeken sektörler birer birer iş bırakarak, çektikleri sıkıntıyı gözler önüne sermek ve geçim sıkıntılarını bir nebze olsun azaltmak için haklarını arama yoluna gittiler. Ancak burada şöyle ufak bir hata yaptılar. Grev tüm çalışanların sendikal hakkıdır. Elbette haklarını aramak için grev yapabilir, iş bırakabilirler. Ancak bunu hizmet sektöründe yapıyorsanız, hizmet ettiğiniz insanları mağdur etmenin pek de sağlıklı bir tepki kararı olmadığı kanaatindeyim. Sonuçta sizin çektiğiniz sıkıntıları halk zaten yeterince çekiyor. Hakkınızı aramak için halkı mağdur etmek büyük bir yanlış.
Bu noktada konuşulacak bir çok sektör olabilir ancak halkı en çok mağdur eden metro ve tramvay çalışanları hakkında yaşadıklarım üzerinden görüşlerimi belirtmek istiyorum. Bundan birkaç hafta önce, İzmir’de zaten yeterli olmayan ulaşım sorununa değinen ve sefer sayılarındaki azalmayı irdelediğim bir haber yapmıştım bilenler bilir. Bunun üzerine sıkça konuştuğumuz sırada grev olabileceği duyumlarını almış, ancak tam olarak ne zaman olacağı konusunda bir bilgimiz yoktu. Tam bu noktada haftanın ilk günü sabah saatlerinde, daha hepimiz uykudayken alınan karar ile metro ve tramvay çalışanlarının grev başlattığını ve çalışmayacaklarını öğrendik. Bunu sabah işe giderken öğrendik üstelik. Grevden erken saatlerde haberi olmayan binlerce kişi işine o gün geç kaldı. Bu da yetmezmiş gibi sabah otobüs duraklarında inanılmaz bir kaos yaşandı.
Çünkü herkes işe nasıl gideceğini bulmak için harıl harıl otobüs numaralarına bakıyor, bilgi almak için oradan oraya yürümek zorunda kalıyordu. Gideceği yerden geçen otobüsü bulanlar da İzmir’in kavurucu sıcağında bir otobüste üst üste işine gitmeye çalıştı. Tabii normalde trafik dolayısıyla işine metro ile giden ancak kendi aracı olan herkes de trafiğe aracıyla çıkınca, otobüslerdeki havasızlık ve kalabalık yüzünden insanlar cinnet geçirme noktasına geldi. Bu sorunun nedeni de çalışanların istedikleri uçuk ücretin belediye tarafından kabul edilememesiydi ki bence zaten edilebilecek bir rakam da değildi. Bu rakamlar mevcut ekonomik koşullarda bırakın sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni, Türkiye’de hiçbir belediyenin verebileceği rakamlar değildi. Bu grevi 2 gün sürdürdükten sonra yapılan anlaşma ise belediyenin ilk verdiği teklifin kabul edilmesiyle sağlandı. Peki şimdi buradan metro ve tramvay çalışanlarına soruyorum, madem bu rakamı kabul edecektiniz, ne diye bu zorluğu halka 2 gün boyunca çektirdiniz? Sizlere bunu bir vatandaş olarak sormak da benim hakkım.
Zaten ulaşımdan barınmaya, beslenmeden sağlığa her konuda, üst üste gelen zamlarla sıkıntıyı çeken, çoğunluğu asgari ücret ve civarındaki ücretlerle geçinmek zorunda olan bir millete yapılan bu şov sizce “hakkımızı arıyoruz” şeklinde anlaşılır ve size kucak açılır mıydı? Bunu biraz düşünüp bundan sonraki zam isteklerinizi buna dayanarak yapmanız gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca yapılan yanlışlar kolonya ikram edilerek alkolün etkisiyle silinmez. Güler yüzle yapılan ‘hoş geldiniz’ ise yaşadığımız haksızlığın üzerini maalesef örtmüyor. Gelecek grevlerde görüşmek üzere, maaş zamlarınız bol olsun.