“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” (İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır). Yaradılışına uygun olarak insan unutkan bir varlıktır. Unutmak bazı dönemlerde dert, bazen rahmet olur. Rahmet kısmı bizlere mükafat olarak dönse de dert kısmı dünya ve ahiret hayatımızı zorlaştıran cezalar olarak karşımıza çıkar. Hayatımız ile ilgili önemli olan konuların unutulmamasının hem dünya hem de ahiret için ne kadar önemli olduğundan Kur`an-i Kerim`de birçok ayette bahsedilir, misal olarak; “Biz, bir ayeti yürürlükten kaldırır veya unutturursak ya onun dengini ya da ondan daha iyisini getiririz. Sen, Allah'ın her şeye gücü yeten olduğunu bilmez misin? Bakara Suresi - 106. ayet tefsiri ve “Musa dedi ki: “Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir zorluk çıkarma.” Kehf suresi-73. Ayet tefsiri) gösterilebilir. Kısa bir süre önce saygın! bir siyasetçinin *Komutanlar haddini bilsin* açıklaması ve bu açıklamayı manşetlerine taşıyan yazılı basının saygın! gazetelerinin,12 Nisan 2007`deki "basın bilgilendirme toplantısı”, Genelkurmay Başkanlığı internet sitesine gece 23.30'da konulan "27 Nisan e-muhtırası", 26. senesine az bir süre kalan 28 Şubat 1997 ve 1960 senesinden başlayarak değişik zamanlarda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilerlemesinin önünü tıkayan emperyalist kapitalist, sömürgeci ülkelerin yerli işbirlikçilerinin komuta kademesinde yer aldığı, Peygamber ocağı şanlı Türk Ordumuzu kullanarak kendi halkına karşı yaptıkları askeri darbelere nasıl sahip çıkıp desteklediklerini hatırlayarak hafızamızı tazelememiz!, bugün ortaya konmak istenen oyunu anlamamıza yardımcı olacaktır. Gelin dönemin gazete manşetlerine bir göz atalım... *Cumhuriyet: Muhtıra gibi tavsiye, Yargıtay: Kapatırım*- Milliyet: Çankaya devrede, Her şey konuşuldu, Rejime MGK güvencesi, Ordudan ambargo, Gülen de uyardı*- Sabah: Muhtıra gibi brifing, Paşa paşa İmzaladı, İşte sonuç* Akit: * Gülen: Hükümet gitsin, Asker daha demokrat!*, Hürriyet:* Gerekirse silah bile kullanırız, Alternatif hazır, Refahsız arayış*. Bu manşetlerin en can yakıcısı ülkeyi yönetmeye talip, birinin eski, birinin de o günkü, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan CHP’nin başkanları olan sayın Ecevit ve sayın Baykal’ın sivil siyaset yerine MGK’nın yanında yer alarak *Ya laik! devleti içinize sindirin ya da çekilin* (Hangi laiklik?) oldu ve demokrasi tarihimizin kara sayfalarına utanç verici cümleler olarak yazıldı. Demokrasiye ve sivil siyasete sahip çıkarak, her türlü emperyalist kapitalist sömürgeci ülke taşeronları olan askeri vesayete karşı olmaları, “Bugün yapılan; Türkiye’deki Demokrasiye karşı bir darbedir” demeleri gereken sivil siyaset temsilcilerinden, dönemin CHP Genel Başkanının, askeri *sivil toplum* kuruluşu olarak telakki edip 28 Şubat sürecinden rol! kapmaya çalışması. 28 Şubat öncesi yazılı görsel basında yer alan haberlere, köşe yazılarına, yorumlara, siyasi demeçlere baktığımız zaman görürüz ki, geçen süreç, emperyalist kapitalist sömürgeci güçlerin ağa babası olan ABD derin devletinin tezgâhladığı, Dışişleri Bakanlığı’nda alınan *Erbakan Hükümeti devrilmeli, Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınması, bağımsız hareket etmesi önlenmeli* olan, tasarlanmış, rol alacak olan her mevkiden, makamdan yerli kuklaları seçilmiş, kurgulanmış, laiklik adı altında çıkarlarına engel olunan azgın, kibirli güruhun da yer aldığı, vatana ihanet hareketidir. Bunlar cezasız mı kaldı! Vatandaş bu ihaneti affetmedi ve bu güruha dahil olup, 1000 sene sürecek diyen ABD kuklalarını, sorgusuzca destekleyenleri, 1999 seçimlerinde parlamento dışında bırakarak, emperyalist kapitalist sömürgeci işbirlikçisi kuklaları destekleyerek emperyalizme hizmet edenlerin, sivil siyasette söz söyleme haklarının olmadığını hatırlattı. O gün MGK şöyle diyordu; Türkiye’nin rotası AB yolundadır bu rota değiştirilemez’ (NATO üyesi ve demokrasi havarisi Türkiye’nin kadim dostları! - Allah cc böyle dostları düşmanın başına vermesin) ABD derin devletinin, aradan geçen süre zarfında ülkemizde yeni bir oyunun zeminini hazırladığının ve bunu sahneye koymak için çalışmalar yaptığının en açık ve su götürmez belgesi, bugün ABD Başkanı Joe Biden’ın önünde yazılı olan metinde, konuşma sonrası yapması gereken parantez içindekileri de konuşma metni sanarak okuyan, ABD Derin devlet kuklasının; "Bence yapmamız gereken ona (Erdoğan'a) karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Açıkça pozisyonumuzun parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt nüfusun entegrasyonunu sağlamak olduğunu söylemeliyiz. Yanlış olduğunu düşündüğümüz şeyler hakkında sesimizi çıkarmalıyız. Yaptıklarının bedelini ödemeli. Bazı silahları ona satıp satmayacağımızla ilgili, bir bedel ödemeli. Özellikle de üzerinde F-16 uçurarak çözmeye çalıştıkları bir hava savunma sistemleri olduğunu düşündüğümüzde. Bunlar hakkında çok endişeliyim." "Ama hâlâ, geçmişte yaptığım gibi, onlarla (muhalefet) doğrudan iletişimde olup, hâlâ var olan unsurlarını destekleyip onları Erdoğan'ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz. Darbe ile değil, seçimle. “ Sözlerinde açıkça görülmekte ve uzun zamandan beri ülkemizin güneyinde kurulmak istenen uydu devletin taşeron YPG’li teröristlerine karşı verilen silah mühimmat ve para desteğinin devam ettirilmesi, FETÖ terör örgütü başının geri verilmemesi ilk sırayı alır, (NATO üyesi dostumuz!) Biden’ın, dolayısıyla ABD’nin, TC Silahlı Kuvvetleri’nin teröre karşı yapılan her hareketinin engellenmeye çalışılması ve 28 Şubat ve daha önceki darbelerdeki gibi kukla olarak oynatamadıkları, Peygamber ocağı dediğimiz TSK’nın değerli şerefli vatansever komuta kademesindeki komutanlara, Biden’ın dost olarak gördüğü muhalefet partisi liderinin açıklaması, birilerini memnun etmiş olsa da, 2023 senesinin başlangıcında, gelecek için karar verecek tek merci! olan ülke insanımızın gözünün önündeki sis perdesinin dağılmasına sebep olmuştur. Son zamanlarda herkesin bol keseden vatansever nutuklar atarak en çok çalışan ve vatansever olduğunu söylemesine rağmen Türk kelimesini ucube görenlerle, Türkçe’yi anadil olmaktan çıkarmak için çaba gösterenlerle şahsi ikballeri için beraber olanların gerçek düşüncelerini tanımaya yardımcı olacağını düşündüğüm mihenk taşından bir kaçı olan; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün *Vatanını en çok seven kişi görevini en iyi yapandır*  ve 23 Temmuz-7 Ağustos 1919  tarihleri arasında yapılan Erzurum Kongresi’nde *milli sınırlar içerisinde bulunan vatan topraklarının bölünmez bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı* maddesi kanımca yeterli.