Zehir zıkkım
Aytül Yüksel
Koşş koş Gülsüm, sızmış da, zehir sızmış! Hasan aradı, koş inekleri çekelim ahıra. Ne edeceğuz şimdi? Körolası muhtar etti bunu bize. Kaç kere söylediler uşaklar, yağmurda taşar dedular.
Uy lahanaları mı köklesem, finduğun önüne barikat mı kursam?
Gülsüm, annesinin sesinin çaresizliğine dahil oldu. Ah anam onca suyu nasıl tutalım? Evumuz ocağumuz zehir oldu. Ağacımız toprağımız gitti, altınlarımızı alıp bize zehir zıkkımlarını bıraktılar, biz nereye gideceğiz a anne?
Yanı başlarındaki altın madeninden sızan siyanür haberini, madende çalışan köylüsünden almış bir anne kızın çaresizliğini düşündüm. Onlarca yıldır yaşadıkları yerin zehirlenmesiyle içine girdikleri korku girdabını düşünerek, çaresizlik ve öfkelerini iliklerimde hissettim.
Bugün, Fatsa' daki altın madeninde taşan siyanür havuzunun haberini okudum. Hemen aklıma Fatsalıların yaptığı onlarca itiraz geldi. Köylülerin, derneklerin, Fatsalıların ve çevre ilçelerin açtığı davalar durduramadı bu doğa talanını... Ağaçlara kıyıldı, börtü böcek cansız bırakıldı ve dağların içi oyuldu yıllarca. Maden yaklaşık 8-9 yıl işletildi. Ardından tüm itirazlara rağmen kapasite artırımına başvuruldu ve altın çıkarmaya devam edildi. İçim ezile ezile izledim öncesi ve sonrası videolarını. Fatsalılar susturuldu, kuşları ve arıları susturuldu. Toprakları sömürüldü, yaşamları zehirlendi.
Ama bununla bitmedi. İklim değişikliği malum. Etkileri de malum. O malumlar görmezlikten gelindi ve atık havuzunun kapasitesi yetersiz kaldı. Yağmur bütün pisliği temizlemek istercesine yağdı. Ama olmadı. Temizleyemedi. Pislik yayıldı.
Peki kimdi bu umarsızlar?
2013 yılında faaliyete başlayan Altıntepe Madencilik, yerli Bahar Madencilik ve İngiliz Starex şirketi ortaklığında kurulmuştu. Şirket ile ilgili daha detay bilgiye ulaşmaya çalışırken Artı Gerçek'te Pelin Cengiz haberini okudum. Ülkemizin birçok bölgesinde madencilik işi yürüten bu şirket hakkında yazılanları aktarıyorum:
"Şirketin sahipleri Ramazan Yılmaz, Ejder Yılmaz ve Mustafa Yılmaz. Şirket hakkında çok az şey biliniyor. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası "FETÖ/PDY operasyonları" kapsamında önce el konan daha sonra yönetimi TMSF’ye devredilen İzmir, Gümüşhane, Eskişehir gibi yerlerde altın madenciliği yapan Koza Altın İşletmeleri’nin taşeronluğunu yaptığı biliniyor."
Sadece mali sermaye yok tabi işin içinde, din ve siyaset ile ilişkili bir sosyal sermayeleri de var. Google da arattığınızda dünya kadar bilgiye ulaşılıyor. Dağından taşından elde ettiği servetlerin sözde vergisini Fatsa’da okul yaparak kapatmaya çalışıyor. Hayırsever iş insanları diye sunuluyor. Ve ülkenin her bölgesinde madencilik işletmeciliği yaptıklarının da altını çizelim.
Şirketin sitesini inceledim. Sürdürülebilirlik(!) kısmındaki beyanlarını aynen aktarıyorum:
"Kuruluşumuz Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında yönetmelik hükümlerine tabi olup, yine yönetmelik EK–1 Bölüm 1 ve Bölüm 2’ye konu olan tehlikeli maddeleri “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bildirim Sistemi (BEKRA Bildirimi)“ kullanarak beyanı gerçekleştirmiştir. Kuruluşumuz BEKRA Bildirimine göre ÜST seviyeli bir tesistir ve ‘’Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi Ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik’’ Madde–11 gereği “GÜVENLİK RAPORU hazırlanmıştır."
Yani olası kazalara karşı hazırlıklı olduğu, sunulan raporda gösterilmiş ve bakanlık onayından geçmiş.
Sitede kullanılan kimyasalların özellikleri hakkında bilgi de veriyor.
H290 :Metalleri aşındırabilir.
H300+H 310+H 330 :Yutulduğunda, ciltle temas
ettiğinde veya solunduğunda öldürücüdür.
H372 :Uzun süreli veya tekrarlı maruz kalma sonucu organlarda hasara yol açar.
H410:Sucul ortamda uzun süre kalıcı, çok toksik etki.
Acaba acil durum senaryolarında havuz taşması var mıydı?
Diyelim ki var ise Çevre İl Müdürlüğü’nün denetim sorumluluğu kapsamında hukuki sorumluluğu nedir?
Firma kağıt üstünde bunları yapsa bile kazayı önleyemediği için firma ortaklarının ceza alma olasılığı nedir?
Bu kazada bakanlığa düşen pay nedir? Gibi sorulacak çok soru, aranacak çok yanıt var. Aldığımız cevaplar taşı toprağı zehirlenen Fatsa'nın canlarını geri getirmez ama başka Fatsaların aynı olayları yaşamasını engelleyebiliriz. Üstünün kapatılmasına izin verirsek, aynı zihniyet ile işletilen onlarca maden için de aynı riskler söz konusu.
Fatsalıların sesi olalım, kurdun, kuşun, ağacın ve çocuklarımızın hakkını onlarda bırakmayalım!
Yorumlar