Önümde siyah bir çile, düğüm düğüm üstüne. İçim öyle sıkkın, ne bu çileyi bırakıp gidebiliyorum, ne çözüp bitirebiliyorum. Artık gözümü kapatıp, elime geleni çözmeye uğraşıyorum. Gözlerim görmesin, sadece hislerimin ve ellerimin yardımıyla bitireyim diyorum. Çözdüğüm her düğüm ferahlatıyor içimi. Sabır diyorum kendime sabır. Eğer bu çile biterse tanımadığım bir insana güzel bir kazak örmek istiyorum. Hiç bir kışın üşütemeyeceği bir kazak olsun. İçinde bolca umut olsun, iyi günler olsun, esaslı günler olsun, çocuk kahkahaları olsun. İyilik sarmalasın bedenini ve hiç üşümesin istiyorum. Yıllar önce TV’de bir deprem uzmanının anlattıklarını düşünüyorum. Diyordu ki, deprem yaşamın olağan bir parçasıdır. O verimli tarlalar, ovalar, o şifalı termal sular nasıl oluştu sanıyorsunuz?  Deprem sürecin bir parçası, bunu kabul etmeli ve uyum sağlamalıyız. Daha önce hiç öyle düşünmemiştim. Deprem benim için kötü bir şeydi. Canlıları öldüren felaketten başka bir şey değildi. O zaman vadileri, verimli ovaları ve kaplıcaları düşündüm. Önemli fay hatları hep yakınlardaydı. Düşman olarak gördüğümüz deprem, insanlığın devamlılığı sırasında yaşamsaldı. Öyleyse kimdi düşman? Deprem mi doğa mı? Yoksa doymak bilmeyen gözümüz mü? İnsanın kendisi mi? Yerle yeksan olanların yanında dimdik duranları gördükçe tokat gibi çarpıyor acı gerçekler yüzümüze. Hatta görmezden geldiğimiz, suçlusunu aradığımız gerçekler. Politika üreteni, bilgi üreteni, denetimi yapanı, imar planı yapanı, bina yapanı, ruhsat vereni ve talep edeni kapsayan bir suç zincirinin halkasıyız. Doğayla savaşan değil doğayı anlamaya çalışan, ona uyum sağlamaya çalışan bir yaşam şeklini benimsemediğimiz sürece yıkılmaya mahkumuz. Ancak öğrenme konusunda ben o kadar karamsar değilim. Çünkü düşündüğüm zaman, insanlık öğrendikleri ve ders aldıklarını genlerine aktara aktara bugünlere gelmiş. Bu eksilmelerimizin elbet acı bir reçetesini göreceğiz. Bizi tekrar çoğaltmaya yarayacak bir reçete. Yaklaşık iki hafta geçti. İçimiz ezile ezile geçti. Her insan olanın, hatta insanlığın bir parçası göçük altında kaldı. Eksik parçamızla devam edeceğiz, hatta devam edecek insanlık. Felaketin yeni kattığı duygular ve yeni öğrenimlerle devam edeceğiz. Bir yaranın merhemi olmaya çalışacağız. Dayanışmanın müthiş iyileştirme gücünü unutmayarak, bu umuttan beslenerek yeşereceğiz. ' Aytül Yüksel kimdir? Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği mezunu olup, Boğaziçi Üniversitesi Kurumsal Sürdürülebilirlik Sertifika Programını tamamlamıştır. Sürdürülebilirliğin çevresel ve sosyal ekseninde danışmanlık, eğitmenlik, proje üretimi ve yönetimi yapmıştır. İklim krizi, çocuk hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği konularında deneyim sahibidir, sürdürülebilirlik iletişimi, sosyal fayda üretiminde sivil toplum ve özel sektörde çalışmaktadır. Defans Sürdürülebilirlik Danışmanlığı şirketinin kurucusu, İklimler Güzeldir sosyal girişiminin kurucu ortağıdır. Bütün Çocuklar Bizim Derneği’nde hem yönetim kurulu üyesidir, hem de İklim Abla projesinin yürütücüsüdür. Yaşamda Kadın ve Sanat Derneği’nin kurucu üyesi olup, Mahallemizin Kadınları Sinema Yapıyor projesine iletişim desteği vermektedir.   Buğday Derneği’nin üyesidir. Ege'de Birgün gazetesinde sürdürülebilir yaşam konusunda köşe yazarlığı yapmaktadır. Cihanşumul isminde bir belgesel hazırlamıştır.