Ben onlara “Mevsimlik sözde gazeteciler” diyorum.

Uygun havada ortaya çıkarlar, hava değişince yok olurlar.

Seçim öncesi önüne geleni çarparlar. Mesleğe leke düşürürler. Mesleğini düzgün yapanların kurduğu örgütler de buna ses çıkarmazlar.

Onları geçtik, bu adamlar, kendilerini çarpanların gözlerinde birer ilah kesilirler.

Nedense o çarpılanlar, gerçek gazeteci diye bunları bilirler, kırmamaya, üzmemeye çalışırlar, bu durumlar olmasın diye de onları paraya boğarlar.

Geçen yerel seçim günleri.

Deniz kıyısındaki bir ilçenin belediye başkanı, daha yukarılara adaydır.

Böyle mevsimlik gazetecilerden biri, onun yönettiği ilçeye gider, çarşıdan iki kilo lüfer alır, bu ölü balıkları deniz kenarına atar, sonra da videosunu çeker. Yayınlarken şöyle der:

“Ey falanca…Sen kendi ilçendeki denizi bu hale getirmişken koskoca kenti nasıl yöneteceksin?”

Maya tutar. Yukarılara göz diken başkan, “Çağırın bu adamı” der. Onu maaşa bağlar. Sesini keser. Ve o mevsimlik gazeteci, o başkanı, istediği zaman ziyaret eder. Randevuları asla geri çevrilmez.

Onun için sorun; o biraz da yüz karası diyeceğimiz sözde gazetecilerde değil, onları adam yerine koyanlardaki ezeli yanlıştır.

Bunların kökü temizlenmedikçe, medyamız, giderek güven zaafı yaşayacaktır ve bu, ülke için hiç de hayırlı bir sonuç değildir.

At martini…

İstesek de istemesek de sosyal medya, bize çelme takıyor, zaman zaman “Beni atlama” diyor.

İşte böyle kazalardan birinde okuduğum dehşetengiz paylaşım:

“Adnan Menderes, gençliğinde bir kızı iğfal ettiği için soyadını değiştirmiş”

1900 yılında doğan bir adamın 123 yıllık sırrını bugün açıklıyor.

Kim?

Sarı çizmeli Mehmet Ağa.

Ama millet inanıyor:

“Vay…” diye başlıyor.

Aynı şey İsmet İnönü’nün de başına geldi:

“Asker kaçağı” dediler.

Asker kıyafetli bir fotoğrafla sahte bir belge yayınlayıp işte “Asker kaçağı, aranıyor” dediler.

Millet ona da inandı.

Garp Cephesi Komutanı’nın asker kaçağı olduğunu “öğrenmek” kimilerine öyle keyif vermişti ki..

Oysa bu tür iftiralar, karalamalar, pek çok masum insanın hayatına da mal oluyor.

Hedef hale geliyorlar, huzursuz ediliyorlar, canlarına kıyıyorlar.

Bu başıbozukluğu giderecek, müfterinin kulağını çekecek bir mekanizmayı kurmamışız. Onlar da meydanı boş buluyor, sallıyorlar.

Ne diyelim?

İlginç

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Tunç Soyer’in kızının nikahı için İzmir’e geldi, nikahın şahidi oldu, gençlere kısa bir öğüt verdikten sonra “Ateşte yemeği olan ev hanımları” gibi alelacele düğün alanını terk etti. Partililerle dolu düğünde kimseyle selamlaşmadı, konuşmadı ve gitti.

Hal böyle olunca da dedikodular ayyuka çıktı.

Bay Kemal’in birilerine mesaj verdiğini söylediler, şu günlerde gergin olduğunu iddia ettiler, “Değişimden yana” olan Tunç Soyer’in bu tavrına tepki gösterdiğini ima ettiler falan.

Ama bu, sonuçta çok konuşulacak ve konuşulması gereken bir terk ediş oldu. Biline.

Eşiyle hakkında çıkan iddialara ''Zengin düşmanı bunlar'' diye yanıt veren Dilan Polat'ın kuyumcu şirketinin altı ayda sadece 15.000 TL vergi verdiği ortaya çıkmış. Dilan Hanım'ın kendi zengin, garibanın gönlü zengin!

***

İstanbul Esenyurt'ta kayıp kedi ''Bela'' yüzünden çıkan kavgada silahlar çekildi, bir kişi yaralandı, iki kişi gözaltında. Bela hâlâ kayıp. Aziz Nesin yüzde 60'lık oranı yüzde 160 olarak günceller miydi acaba?

***

Nereden aklıma geldiyse artık.  Hiç emekli olmam derken geçinmek hayal oldu!