Yaramaz bir o kadar da meraklı bir çocukluğum olmuş. Kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum ölmüş bir arı gördüm. Merak bu ya; acaba dedim “Ölmüş arılar da sokar mı?” Elimi usulca arının iğnesine dokundurdum. Ölmüş arı da sokuluyormuş! Elim, balon gibi şişti. Bir de annemden sağlam bir dayak yedim. Elimin o halini görünce annem, arının iğnesini niye elliyorum diye sağlam bir sopa attı. O gün, öğrendiğim şey şuydu. Evet, arılar sokardı! Ölmüş olsa bile ve bu daha önce test edilip öğrenilmiş bir bilgiydi. Tekrar test etmeye gerek yoktu. 

  “Akıllı adam aklını kullanır, daha akıllı adam başkalarının da aklını kullanır” diye bir laf vardır. Ben çok akıllı olsaydım arının soktuğunu ispatlayan gerçeklere inanır, gereksiz yere kendimi tehlikeye atmazdım. Demek ki, o kadar akıllı değilmişim. İşte bir deha böyle olunuyor arkadaşlar. Kendi aklın kadar başkalarının uzmanlık alanına, başkalarının bilgisine başka insanların öğrenilmişliklerine saygı duymak, aklın akıldan üstün olabileceğinin kabul etmekle başlıyor dâhilik. Bunun tarihte birçok örneğini verebilirim size. . “Hünkâr hocası”, “Hâce-i pâdişâhî”, “Hâce-i şehriyârî” gibi sıfatlarla da anılan padişah hocaları, Osmanlı saray teşkilatında ilmiye sınıfına mensup memurlar arasında sayılırdı. Padişahları yetiştiren “muallimi sultaniler” kendi alanlarında uzman kişilerdi ve padişahlar tarafından çok saygı gösterilen insanlardı. Muallim-i Sultânîler her türlü devlet işinde padişaha danışmanlık yaparlardı. Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin’i duymayanınız yoktur diye düşünüyorum. Bilen birine danışmak sadece bizim kültürümüzde yok. Mesela Büyük İskender’in hocası Aristoteles, mantığın babası olarak bilinir ve hala günümüzde Aristo’nun görüşleri savunuları derslerde konu olarak işlenir. 

Bilime, bilgiye, uzmanlığa en çok önem veren başka bir dahi ise ülkemizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’tür. 

Size bu noktada bir şey anlatmak istiyorum. Atatürk Orman Çiftliği kurulurken herkes karşı çıkmıştır. Bataklıktan ne yapılabilir ki? diye. Ancak deha olmanın ön koşulunu uygulayan Atatürk oluşturduğu bilim ve irfan kuruluna danışır.  Diğer yaptığı işlerde de olduğu gibi yine kendi alanında uzman kişiler ile birlikte çalışmayı tercih eder. Birçok yerli-yabancı tarım uzmanlarıyla görüşmeler yapar. Ne mi olur? Bataklık, eşi benzeri görülmeyen bir ormanlık alan ve her alanda üretim sahası haline gelir. Ankara’nın çorak, ot bile bitmeyen toprağı bereket olmuştur.

Öncelikle şunu bilmeliyiz ki; bir işe yaramayacağı düşünülen ilk adı Orman Çiftliği olan yeri Atatürk kendi maaşından ödeyerek parça parça satın almıştır. Bugün Türk halkına ait olan Atatürk Orman Çiftliği için Afet İnan  “Orman Çiftliğinin her ağaçlandırma evresinde Atatürk’ün bakışı, görüşü, emeği vardır” der.

Kuşkonmazdan, portakala kadar envaı çeşit bitkinin yetiştirildiği çiftlikte aynın zamanda bal, süt, salça, sirke, deri ve daha birçok fabrika da kurulmuş, içerisinde halkın gezebileceği yerler de ihmal edilmemiştir. Hayvancılıktan, bitki yetiştiriciliğinden tutun da marangozluk, demircilik gibi aklınıza bile gelemeyecek üretim alanlarını içinde barındıran muhteşem bir kompleks alan oluşturulurken komisyonda; alanlarında uzman olan mühendisler ile ekonomist, fen memurları, güvenlik uzmanları ve kendi alanlarında söz sahibi bir çok kişi bulunuyor.

Günümüzde Ortadoğu bataklığı olarak adlandırılan alanda yaşanılan karmaşanın en önemli sebebi petroldür. Bunu hepimiz biliyoruz. 

Evet tarih, uzmanlığa saygı duyan dâhilerin yön verdiği bilim dalıdır. Tarih bilimini oluşturan etmenler sayıldığında en başında tarihi, insanların meydana getirdiğini görürüz. 

Tarihe yön veren, özgürlüğümüzde yüzüncü yılımızı kutlamamıza liderlik eden Atatürk başka alanda da aslında Türkiye’ye öncülük etmiştir.  “Türk çocuğu, artık Arap çölleri için kanını dökmeyecektir.” diyen büyük lider, bugünleri görmüşcesine Atatürk Orman Çiftliği’nde biyoyakıt yetiştirilmesi için öncülük etmiştir. 1931 yılında gerçekleştirilen Birinci Ziraat Kongresi Kongre belgelerinde, tarımsal üretimde traktör yakıtı olarak yine bitkisel yağlardan yararlanılabileceği belirtiliyor. 1934 yılında ise Atatürk’ün onayıyla Atatürk Orman Çiftliği bünyesinde “Bitkisel Yağların Tarım Traktörlerinde Kullanımı” isimli çalışma başlatılıyor. Bu döneme ait belgeler, bitkisel kaynaklardan elde edilen biyodizelin araç motorlarında kullanıldığını gösteriyor.

Nedir bu biyoyakıt, yani biyodizel?  Özellikle 1970’li yıllarda patlak veren petrol krizi ile daha da önem kazanan biyoyakıt; bitkilerden elde edilen etanolün motorlu taşıtlarda yakıt olarak kullanılması için elde edilen bir yakıt türüdür. İşte o günlerde Atatürk, ülkemizin petrole olan bağlılığını azaltmak, üretim için başka ülkelere bağlı kalmamak için biyoyakıt üretimi için öncülük etmiştir.

Dâhilik ve deha işte böyle bir şeydir. Kendi alanlarında uzman olanların fikirlerine saygı duymak ve geleceği öngörebilmektir. Yanlış anlama olmasın!  Kendi alanlarında uzman derken; “Diploma size ne için lazımdı?” diye soran ne idiği belirsiz, bir miktar para karşılığı alınmış yüksek lisans ve doktora belgesine sahip olanlardan bahsetmiyorum!

Ülkemin kurucusunun, bugün yaşanan Ortadoğu kaosunu o yıllardan görüp, önlemini alması, onun eşi bulunmaz bir deha ve eşi bulunmaz bir dahi olduğunu gösteren onlarca yaşanmışlıktan sadece bir tanesidir. 

SAYGI MİNNET VE ÖZLEMLE…

Ylz derki; Yeter ki sen bir tohum dik, yeşertmeyen toprak utansın!