Yıl 1989. Yüksel Çakmur, İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı. Çakmur, Küba’dan bir davet alır ve yanına Konak Belediye Başkanı Ahmet Sarışın ve bazı meclis üyeleriyle bürokratları alıp Havana’nın yolunu tutar. Castro’nun Küba’sı henüz dünyaya açık değildir ve Amerikan ambargosu, müttefik ülkelerin de sorunudur.
Yerler, içerler ve bu gizemli ülkenin tadını çıkardıktan sonra Türkiye’ye döndüklerinde bağlı oldukları SHP’nin üst yönetiminden tepki gelir. Parti, Çakmur ve arkadaşlarının izinsiz Küba’ya gidişini sorgular.
Sorgulama uzun sürer, sonunda laf olsun diye tatlıya bağlanır.
…
2000’li yıllar. Aziz Kocaoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı. Aziz Başkan, Meclis üyelerine bir gün “Hadi Tayland’a gidelim” der.
Valizler hazırlanır. Pırrr Tayland…
Tayland dediğin ülke her yoruma açık. CHP Genel Merkezi’nde bir telaş, bir öfke. Genel Başkan Deniz Baykal sorar:
“Ne işleri var Tayland’da?”
Dönüşte bir sorgulama yaşanır. O da yine laf olsun diye tatlıya bağlanır. Geziden alınan keyif de önceki gibi keyifsizliğe dönüşür.
CHP’de bir daha da böyle bir gezi örneği yaşanmaz.
Peynir oyunları
Eskiden teneke peynirleri vardı. Kalıplara bölünmüş, tuzlu su içinde günlerce korunabilen lezzetli peynirler.
O günlere ulaşmış, o tatla tanıştıysanız, şanslısınız.
Bugün durum öyle değil.
Bugün 20 ton margarinden 45 ton peynir imal ediliyor.
Margarin, nişasta, kemik unu ve iade peynirlerle peynir üretiliyor. Süt yerine bu ürünler kullanılıyor.
Peynir imalatında süt kullanılırsa Türkiye’nin sütü yetmez deniyor. Nerenin peyniri meşhursa onu taklit ediyorlar. Mesela Erzincan tulumu , Siverek peyniri, Bergama tulumu, İzmir tulumu gibi. 20 ton margarinle 45 ton peynir imal edildiğinde 500 ton süt kullanılmamış oluyor.
Natürel beyaz peynir için kilo başına 7 kilo süt gerekir deniyor.
Ve hileli üretimin Afyon, Kayseri, Konya ve Sivas’ta yapılanmaya geçtiği de iddia ediliyor.
Onun için teneke peynirinin tadını unutmayın ve asla daha iyisini yiyeceğinizi de ummayın.
Neden şimdi?
Belediyelerde bir hareket…
Yollar asfaltlanıyor, parklar elden geçiriliyor, yeni otobüsler alınıyor, temeller atılıyor vs.
Dört buçuk ay bu kadar faal olmazken, şimdi canavar kesiliyorlar.
Malum, seçim geliyor. Resmen yatırım yapıyorlar. Ama bazıları, kazanmayacaklarını bile bile bu yola baş vuruyorlar. Belli ki iyi anılmak istiyorlar.
Ama yöne bazıları, kendisinden sonra gelecek olan belediye başkanını da bağlıyorlar. Onun onaylamayabileceği işleri başlatıyorlar. Bütçeyi zorluyorlar, kasayı boşaltıyorlar. Kısacası enkaza imza atıyorlar.
Bu, her seçim öncesi gördüğümüz, şahit olduğumuz tablo.
Nereden baksanız; tutulacak yanı yok.
Bu saçmalıkları önleyecek tek merci, siyasi partilerin üst kurullarıdır. Eğer bu üst kurullar, gelişmeleri yakından izlerse ve bunlara izin vermezse, gelecek dönem için de güvenli bir ortam yaratırlar.
Son günlerde gördüğümüz makyaj türü çalışmalar, aslında hiç de hayra alamet değil.
10 EKİM İÇİN
***
Tavşan dağa küsmüş. Dağ iplemeyince Esra Erol kendine vazife edinmiş!
***
Bizim kiler dolmayınca beyim... Açtır bizimkiler!
Eskiden sadece AKLA ZİYAN şeyler oluyordu. Şimdi HALKA ZİYAN şeyler oluyor ülkemizde!
***
Açık toplumdan anladığımız, birbirimizin açıklarını mı bulmak mı sürekli acaba!
***
Stres çarkı stres yapıyormuş. Doğru, benim oğlan verdiğim harçlığın hepsiyle stres çarkı almış. Ben de stres yaptı hani!
***
Eskiden kendine MUHAFAZAKAR diyenler evrilip, TAMAHKAR oldu ne yazık ki!
***
Taksim'e saksı içinde ağaçlar yerleştirilmiş. Saksıyı çalıştırıp bu dahiyane fikri gerçekleştirenlere müteşekkiriz!