Gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikası adımları ile ABD ve Avrupa’da yaşanan bankacılık iflasları sonrası ortaya çıkan belirsizlik ortamı, küresel likidite ve ekonomik faaliyet üzerine etki eden temel unsurlar olmuştur.
Salgın kısıtlarının kaldırılmasıyla beraber hızlı bir büyüme kaydeden gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik büyüme ivme kaybetmiştir.
Gelişmiş ülkelerde uygulanan para politikaları da finansal koşulları sıkılaştırarak ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etkilerde bulunmuştur. Bankacılık sektöründe yaşanan iflas olayları, küresel likiditeyi olumsuz etkilerken, gelişmiş ülke merkez bankalarının sorunlu bankalara likidite desteği sağlamaları ve faiz artırımında sona yaklaşıldığı yönündeki sözlü yönlendirmeleri küresel piyasalarda yaşanması muhtemel kalıcı finansman sorunlarını azaltan unsurlar olarak öne çıkmaktadır.
Büyümeye ilişkin öncü göstergeler, imalat sanayii PMI değerlerinin ABD ve GOÜ’lerde büyümeye işaret eden 50 referans değerinin üzerine çıktığını ve bahsi geçen ülkelerde iktisadi faaliyette toparlanmanın başladığını göstermektedir. Diğer yandan Euro Bölgesi imalat sanayii PMI değerleri, toparlanmanın henüz başlamadığına işaret etmektedir.
Küresel arz koşullarındaki iyileşme ve enerji arzına ilişkin risklerin azalmasının küresel iktisadi faaliyette canlanmayı desteklemesi beklenmektedir. Önümüzdeki 3 yıllık dönemde ise, dünya ekonomisinin Hindistan ve Çin ekonomilerinin öncülüğünde büyüme kaydetmesi beklenmektedir.
Salgın döneminde ertelenen talebin devreye girmesi ve tedarik zincirindeki aksamalar nedeniyle küresel enflasyon yükselmiştir. Küresel enflasyon oranları, enerji fiyatlarındaki düşüşle beraber 2022 yılı son çeyreğinden itibaren kısmen gerilemekle birlikte halen yüksek yüksek seviyesini korumaktadır.
Geçtiğimiz dönemde salgının ve Rusya-Ukrayna çatışmasının üretim ve tedarik zincirleri üzerindeki etkisi ile ivme kazanan emtia fiyatları, Çin ekonomisi başta olmak üzere küresel ekonomik faaliyetin zayıflaması ve resesyon beklentisi ile bir miktar gerilemiştir.
Sıkılaşan küresel finansal koşulları altında zayıflayan talebin de emtia fiyatlarındaki gerilemede etkili olduğu değerlendirilmektedir. Diğer yandan, bankacılık sektöründe yaşanan iflaslarla önemli gerileme kaydeden Brent petrol fiyatının, takip eden dönemde toparlanma kaydettiği görülmektedir. Ek olarak, petrol ihraç eden ülkeler tarafından üretimin mayıs ayından itibaren kısıtlanacağına dair açıklamaların da etkisiyle nisan ayı başında petrol fiyatında önemli artış yaşanmış, ancak bu artışı ay sonuna doğru bir miktar geri çekilme izlemiştir.
Gelişmiş ülkeler merkez bankalarının politika adımları sonrasında bu ülkelerin tahvil faizlerinde yaşanan yükseliş eğilimi bu dönemde yataya dönmüş, ABD Dolar endeksi ise 2001 yılından bu yana en yüksek değerini almasının ardından gerilemeye başlamıştır.
Küresel finansal koşullardaki sıkılaşmanın yavaşlayacağına yönelik beklentilere bağlı olarak GOÜ’lere yılın ilk çeyreğinde hem hisse senedi hem de tahvil ve bono cinsinden portföy girişleri yaşanmıştır.
Söz konusu ülkelere yönelen portföy akımları, geçtiğimiz yıllarda gözlenen mevsimsel özelliğini devam ettirmiş ve mart ayı itibarıyla GOÜ’lerden portföy çıkışları yaşanmıştır. Ancak, nisan ayı başı itibarıyla GOÜ’lerde hem tahvil hem de hisse senedi cinsinden portföy girişleri yaşanmaya başlanmıştır. Bu dönemde, Çin’e yönelik hisse senedi cinsi portföy girişlerinin devam ettiği dikkat çekmektedir.
GÜ’lerde özellikle kamu kesiminin artan finansal borçluluk oranının geçtiğimiz yıl itibarıyla önemli gerileme gösterdiği izlenmiştir. Diğer yandan, GOÜ’ler ve GÜ’lerde finansal borçluluk oranlarında gözlenen kompozisyonel farklılığın bu dönemde de korunduğu görülmektedir. Buna göre, 2021 yılına kıyasla GOÜ’lerde reel sektör firmalarının finansal piyasalardan ve kuruluşlardan borçlanan temel aktör olarak öne çıkmaya devam ettiği, özellikle finansal kesimin borçluluk oranının ise GÜ’lere kıyasla oldukça düşük olduğu gözlenmektedir. Diğer yandan, GÜ’lerde ise kamu kesiminin ve finans sektörünün en borçlu sektörler olduğu dikkat çekmektedir.
Sürdürülebilir finansman faaliyetleri, salgının başlangıcı ile küresel finansal gündeme yerleşen iklim değişikliğinin bir yansıması olarak hızlanmıştır. Pandemi sonrası dönemde gelişmiş ülkelerin öncülüğünde hızla artış gösteren sürdürülebilirlik temalı tahvil ihraçları ve banka kredileri önemli büyüme kaydetmiştir. Ancak, sıkılaştırıcı para politikası uygulamaları sonucu artan finansman maliyetleri nedeniyle ve Rusya-Ukrayna çatışmasının Avrupa için yarattığı enerji sorunlarının da etkisiyle, sürdürülebilirlik temalı borçlanma faaliyetleri geçtiğimiz yılın ikinci yarısından itibaren ivme kaybetmiştir.
2023 yılı ilk çeyrek itibarıyla hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerde sürdürülebilirlik temalı borçlanmanın büyük oranda tahvil ihraçlarıyla karşılandığı, buna karşın ilgili tematik banka kredilerinin ise önemli ölçüde azaldığı dikkat çekmektedir. 2023 yılı ilk çeyrek itibarıyla, sürdürülebilirlik temalı tahvil ve kredi miktarı yaklaşık 5,1 trilyon ABD Dolarına yükselmiş bulunmakta olup, bu oran küresel bazda toplam finansmanın yaklaşık yüzde 5,5’ine denk gelmektedir.