1990-2000 yılları arasındaki Türk sineması, hem içerik hem de biçim açısından büyük değişimlerin ve yeniliklerin yaşandığı bir dönemi temsil eder. Bu on yıl içinde, sinema sektörü ekonomik zorluklarla boğuşmuş, ancak aynı zamanda yaratıcı bir canlanma yaşamıştır. 

1990’ların başında Türkiye’de ekonomik kriz etkisini sürdürmekteydi. Bu durum, sinema sektörünü de derinden etkiledi. Yapımcılar film çekmek için yeterli finansmanı bulmakta zorlanıyor, sinema salonları düşük seyirci sayıları ile başa çıkmaya çalışıyordu. Ancak bu ekonomik zorluklar, sektörde yeni arayışların ve yaratıcı çözümlerin ortaya çıkmasına da neden oldu.

Video kasetlerin ve televizyonun yaygınlaşması, sinema salonlarına olan ilgiyi azalttı. Buna rağmen, bu dönemde bağımsız yapımlar ve düşük bütçeli filmler daha fazla ilgi görmeye başladı. Bu filmler, genellikle toplumsal sorunlara ve bireysel hikayelere odaklanarak farklı bir bakış açısı sundular. Yönetmenler, daha özgün ve sanatsal filmler yapma imkanı buldular.

1990’ların ortalarına doğru, Türk sinemasında yeni bir dalga oluşmaya başladı. Bu yeni dalga, genç ve dinamik yönetmenlerin ortaya çıkmasıyla şekillendi. Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim gibi isimler, bu dönemin en önemli yönetmenleri arasında yer aldı. Bu yönetmenler, minimalist anlatım teknikleri ve derinlikli karakter analizleri ile dikkat çektiler.

Nuri Bilge Ceylan’ın “Kasaba” (1997) ve “Mayıs Sıkıntısı” (1999) gibi filmleri, Türk sinemasının uluslararası alanda da tanınmasını sağladı. Ceylan, doğanın ve insan ilişkilerinin iç içe geçtiği anlatımları ile sinemada yeni bir soluk getirdi. Zeki Demirkubuz’un “Masumiyet” (1997) ve Derviş Zaim’in “Tabutta Rövaşata” (1996) gibi filmleri, Türk sinemasında psikolojik derinlik ve toplumsal eleştirinin ön plana çıktığı yapımlar arasında yer aldı.

Bu dönemde, popüler sinema ve komedi filmleri de önemli bir yer tutmuştur. Kemal Sunal, Şener Şen gibi usta oyuncular, halkın beğenisini kazanan filmlerle sinema salonlarını doldurdular. Özellikle, Kemal Sunal’ın “Zübük” (1990) ve Şener Şen’in “Eşkıya” (1996) gibi filmleri, hem eleştirel hem de ticari başarılar elde etti. “Eşkıya”, Yavuz Turgul’un yönetmenliğinde çekilmiş ve Türk sinemasının en çok izlenen filmlerinden biri olmuştur.

1990-2000 yılları arasında Türk sinemasında kadın yönetmenler de önemli bir yer edinmeye başladı. Yeşim Ustaoğlu, “Güneşe Yolculuk” (1999) filmiyle büyük beğeni toplarken, Handan İpekçi’nin “Büyük Adam Küçük Aşk” (2001) gibi filmleri, kadınların sinemadaki yerini güçlendirdi. Bu yönetmenler, kadın bakış açısını ve toplumsal cinsiyet sorunlarını filmlerinde işleyerek, Türk sinemasına yeni bir perspektif kazandırdılar.