Sürekli ve büyüyen bir bütçe açığı ile mali dengeleri ve sürdürülebilir refah düzeyini nasıl sağlayacağımız konusunda olumlu görüşü olan var mıdır?

Artık bütçe açıklarını öyle kanıksadık ki, siyasiler, bürokratlar ve uzmanlar tarafından denk bütçe veya bütçe fazlası konuşulmaz oldu.

2024 yılında 2.6 trilyon TL bütçe açığı hedefimiz var. İlk 6 aylık açıklanan veriler çerçevesinde açıklanan bütçe açığı 747 milyar TL. Yılın son aylarında trendin geleneksel olarak artacağını düşünürsek muhtemelen yılı 2 trilyon gibi bir rakamla kapatacağız ve hedeflerin altında bütçe açığı verdiğimiz için sevineceğiz!

Fakat rakamlar artık öyle bir noktaya geldi ki, bu rakamların ne manaya geldiğini değerlendirmek için bir rasyo vereyim. Merkezi yönetimin Haziran/2024 sonu itibariyle konsolide brüt borç stoku 7.8 trilyon TL. Düşünün Türkiye Cumhuriyeti’nin toplam borcunun (2.6/7.8) yüzde 33’ü kadar yıllık açık veren bütçeyle yaşıyoruz.

Bütçenin gider kısmında yaptığımız tasarruflar esasa müessir değil. Personel harcamaları tek başına bütçenin yüzde 30’una gelmiş vaziyette. Sanki memurların maaşını ödemek için 85 milyon vergi ödüyoruz gibi hissetmemek elde değil.

Faiz ödemeleri bütçenin yüzde 12’si düzeyinde. Ayrıca Hazine’ye ait KKM maliyetinin Merkez Bankası’na devredilmek suretiyle bilanço makyajlaması yapıldığını unutmamak gerek.

16 milyon emeklinin maaşları ve sağlık giderleri neticesinde aktüeryal dengeleri bozulmuş SGK bütçesinin finansmanı önemli seviyelerde. Gelişmiş ülkelerde 4 kişi çalışıp 1 kişi emekli olurken, bizde 1.7 kişi çalışıyor ve 1 kişi emekli maaşı alıyor. Buna can mı dayanır?

KİT görev zararları, kamu ödeme garantili projelere aktarılan tutarlar, yerel yönetimlere ödemeler de artık sabit ödeme gibi.

Dolayısıyla bütçenin gider kısmında yapılan (yapılıyorsa) kırtasiye harcamaları, araç kiralama harcamaları, memur servislerinin kaldırılması gibi ödemeler son derece sembolik olup yapısal sorunları çözmekten çok uzak.

Gider kısmı böyle olunca geliri de buna göre ayarlamak gerekiyor ki, ayarlanıyor zaten. Sürekli yeni vergilerle başbaşa kalıyoruz. Açıklamalarda kullanılan “vergiyi tabana yayıyoruz” ve “kayıt dışı ekonomi ile mücadelede taviz yok” gibi cümleler hala alıcı buluyor.

Üniversitede iktisat derslerinde hocalarımız anlatırdı, ekonomide canlılık olması ve belli bir büyüme ivmesi için makul bütçe açığı gerekli diye. Bütçe açığının daniskasını veriyoruz ama ekonomide bir canlılık ta yok. O zaman biz niye bu kadar bütçe açığı veriyoruz?

Şu anda maliye yönetiminin mantığı sanırım şu şekilde. Önlerine alıyorlar kalem kalem gelir ve gider unsurlarını. Şuraya şu kadar vergi koyalım, bu gider kalemini kaldıralım, şu kalemi kısalım, tamam işte.

Sonuç! Minimum 2 trilyon bütçe açığı. Halk nezdinde bir tabir vardır, bunu babam da yapar diye. Gerçekten sihirli değnek böyle bir şey değil.

Hiçbir şey yapılmıyor demek haksızlık olur ama yapılanlar sadece serbest atıştan 1 sayılık basketler. Bize bu saatten sonra 3 sayılık basket hatta mümkünse bir de yanında basket faul olsun ki 4 sayıyla tamamlayalım.