Çok daha eskiden, sokakta gazete satanlar vardı.

Mavi bir kartonun içine dizdikleri gazeteleri, sokak sokak dolaşarak satarlar ve bağırırlardı:

“Yeni Asır, Hürriyet, Akşam, Yeni Sabah…”

Biz onlara müvezzi derdik.

Gazeteye ulaşmak çok kolaydı. 

Hemen her meydanda gazete bayileri vardı. Gazeteler, dergiler, boy boy asılır, teşhir edilirdi.

Gazete satın almak, gazeteye ulaşmak, asla sorun olmazdı.

Şimdi böyle bir şansımız yok. Gazeteler, bir marketler zincirinin mağazalarında satılıyor. O da hepsinde değil. Bazı marketleri de sayarsak, sonuçta sayıları o kadar fazla değil.

Dergi yok. Zaten yayınlanmıyor. Ama gazeteler, yaşamak istiyor. Bin bir zorluğa rağmen çıkıyorlar. Ama okuyucuya ulaşmakta zorluk yaşıyorlar.

Müvezzi, yağmur da yağsa, kar da yağsa, fırtına da çıksa o gazeteyi satardı. Yine de bağırırdı:

“Yeni Asır, Hürriyet, Akşam, Yeni Sabah…”

Bayi, her halükarda dükkanını açardı.

Şimdi böyle bir şansımız yok. Gazete satılan en yakın market bana 1.5 kilometre uzakta. Bazılarına daha da uzakta.

Onun için gelin “Gazete okunmuyor” demeyelim, “Gazeteye ulaşılmıyor” diye haykıralım.

Sonuçlarına katlanacaksınız

Bazı belediyelerde bir dönem; güdümlü yönetime boyun eğen başkanlar yanlış işler yaptılar.

Bu “yanlış”ın içeriğinde aklınıza ne geliyorsa var.

Ve giderken bir enkaz bıraktılar.

Sadece enkaz bırakmakla kalmadılar, doyuramadıklarının kinlerini de beraberlerinde götürdüler.

Sonunda o doyuramadıkları, yarım kalan hesabı bir şekilde görmeye kalktılar.

Emin bir kaynaktan öğrendim.

Böyle örneklerden birinin aracını Manisa’da kurşunlamışlar.

Şikayetçi olmamış.

Şikayetçi olsa, foyası ortaya çıkacak. Başına daha büyük bela alacak.

“Kaza süsü” vererek vaktiyle ona uyarıda bulunan o “Her dönemde var olanlar”, çekmişler silahı, öfkelerini kusmuşlar eski başkana.

Güdümlü yönetime razı olmak böyle bir şeydir.

Razı olmamak diye bir alternatif de yok aslında.

Razı olunursa başkan olunuyor çünkü.

Bu örnekler çok yaşanıyor ama hasır altı ediliyor.

Gördükleri eğitim de bunu gerektiriyor zaten.

Bir de böyle sızıyorlar

Geçen yıl Türkiye’ye 66 bin 345 yabancı damat girmiş. En çok Almanya’dan. Sonra sırasıyla Suriye, Avusturya, Afganistan, Azerbaycan, İran, ABD, Irak ve Bulgaristan’dan.

Aynı yıl, ülkemize gelen yabancı gelin sayısı da toplam 31 bin 290. Onlar da sırasıyla Özbekistan, Suriye, Azerbaycan, Rusya, Almanya, Fas, Türkmenistan, Kırgızistan ve Ukrayna’dan gelmişler.

Yani çaktırmadan geliyorlar, sızıyorlar ve çoğalıyorlar.

Biz de bu gerçeği görmüyor, aksine onlara takı takıyoruz.

İBRAHİM ORMANCI

Şarkıdaki gibi, son verdim kalbimin işine. Kalpsiz deseniz yeridir!

***

Nazım Hikmet’e nazire yapayım '' Demeğe de dilim varmıyor ama-Kabahatin hepsi senin, canım kardeşim!‘’

***

Her Türk asker doğar ama... Bedelli askerlik ne iş o zaman?

***

Hanım beni bir konu hakkında ikna etmeye çalışırken ''TÜİK enflasyonuna inanıyorsun da benim dediğime neden inanmıyorsun herif?'' demesin mi?  Kadın haklı!