İsrail’in, Filistin halkına uyguladığı soykırım ve zulüm, asla kabul edilemez.
Ancak kabul edilemez başka gerçekler de var. 
Bu sebeple düşman kesildiğimiz İsrail, “devlet” kavramı ile sınırlı bir hedeftir bizim için.
İsrail halkıyla Türkiye’nin hiçbir sorunu yoktur.
Yahudiler, 1948 yılında kurulan bu devletin topraklarına, farklı kesimlerden gelerek yerleştiler.
Bunlar arasında, 1942 yılında Türkiye’de uygulanan Varlık Vergisi en önemlilerinden biridir. Yahudiler, kapitülasyonlardan dolaylı olarak yararlandılar ve zengin oldular. Oysa Seferad Yahudileri dediğimiz bu grup, İspanya’nın zulmünden Osmanlı tarafından kurtarılarak İstanbul ve İzmir’e yerleşen Musevilerden oluşuyordu. İnönü’nün Yahudilere uyguladığı yüzde 179’luk vergi, onların geliri yüksek kesiminin, ülkeyi terk etmesine neden olmuştu. Bunlar, kısmen Fransa’ya, kısmen Amerika’ya gittiler ve İsrail Devleti kurulunca, kendilerine sağlanan yeni avantajlarla bu ülkeye yerleştiler.

Izmir Yahudi Güğünü Selim Bonfil
Bunların Türk düşmanı olmaları asla düşünülemez. Bugün İsrail’e gitseniz, “İzmir’den, İstanbul’dan, Tire’den geliyorum” deseniz; sizi kesinlikle aç açık bırakmazlar.
Ancak İsrail’de, Amerika’dan gönderilen Yahudilerin ağırlığı vardır ve bunlar azınlık oluştursa da devletin güçlü kesimini oluştururlar.
Kabataslak anlattığım bu tablo, bugün İsrail düşmanlığı ya da karşıtlığı sergilerken dikkat etmemiz gereken bir ayrıntıyı da gündeme getiriyor.
Yani bizim için Netanyahu başka,  İzmir’den vaktiyle ailesiyle giden Moris başka kişilerdir.
Netanyahu, ortalığı kasıp kavururken aslında Moris de üzülmektedir ama elinden bir şey gelmemektedir.
İsrail, küçük bir Amerika olarak; bencil politikasıyla her zaman dünyanın nefretini üzerine çekecektir ama böyle bir şeyi asla istemeyen İsrail halkının böyle bir algıdan muaf tutulması da bizim vicdani bir görevimizdir.
Netanyahu gittiğinde; bir gün İzmir’den oraya göç etmiş bir ailenin torunu da aynı göreve gelebilir ve her şey değişebilir.
Biz İsrail’e kızalım ama bu ihtimal için de dua edelim.

İnsan gürültüyü sevebilir mi?

Biliyorum, çok tartışılan bir konu.
Ama tartıştıkça, gündeme getirdikçe, bir çözüm yolu bulunacak elbet.
Malum, düğün, sünnet ayları.
Düğün salonları, daha doğrusu alanları, yollar gürültüden geçilmiyor.
Nasıl bir boşluk oluşmuş ki, bütün düğün salonları kentle iç içe olmuş.

Gürültü1
Öyle bir muhitte oturuyorum ve bir buçuk kilometre ötedeki düğün salonundan yayılan, adına asla müzik demeyeceğim ama bal gibi gürültü sayacağım bir felaket, kendi cumhuriyetini ilan etmiş, yolunda gidiyor.
Çeşme’nin, Bodrum’un başa çıkamadığı bu illet, artık sakin kentleri de tehdit ediyor.
Gürültüye müzik diyen bir zihniyet, devamlı taraftar topluyor. Kulakları sağır eden, dur durmak bilmeyen bir bencil  tempo, düğüne katılanları da, düğün salonu sahiplerini de akıl almaz bir şekilde mutlu ediyor.
Bir adam sadece tokmakla davula vuruyor.
Nota, usul, makam hak getire.
Sadece vuruyor. Sadece etrafı titretiyor.
Mikrofonda bağıran bir ses.
Ne dediği anlaşılmıyor.
Kafa gidik, akıl gidik.

Gürültü2
Zaten dur diyen yok.
Meydan boş.
Dedik ya cumhuriyetlerini kurmuşlar.
Ne yapabiliriz ki…
Desibel kavramı onlar için asla kabul edilebilir bir şey değil.
Kulak sağlığı, ruh sağlığı da öyle.
Dedik ya meydan onların. Cefası bizim.

Turizm batıyor mu?

Hayır. Topyekün akıllanıyoruz.
Rus turist de akıllanıyor, biz de akıllanıyoruz, Alman turist de.
Bu ince ayar, gelecek yıla farklı yansıyacak.
Bir zamanlar tekstili, bu işten anlamayanlar ne hale getirdiyse ve bugün sektör nasıl bir duruma dönüşmüşse, turizm de aynını yaşayacak.
Fuzuli olanlar, piyasadan çekilecek, sektör, ona sahip çıkana teslim edilecek.
Yani turizm batmayacak, aksine canlanacak.
Canlanırken de can yakmayacak.
(İnşallah)

İBRAHİM ORMANCI

Gazetede yazmışlar. Mutluluk sebzededir diye. Külliyen yalan. Mutluluk sebze alıp pazar filesini doldurabilmektir!

***

Bir yiğit gurbete gitse gör başına neler gelir… Örneğin cüzdanı çaldırır, ortalıkta kalır hacım!

***

Memurun doğum parası 9 yılda hiç artmamış, kuşa dönmüş. Memur nasıl olsa hep dokuz doğuruyor, bu yükün altından kalkamayız diye!

***

Gariban bir vatandaş olarak paralanmıyorum, para bulamıyorum yani. Ama bol bol paralanıyorum. İyi mi?