Demokrasi tarihimiz boyunca siyasi mitingler, hep önemli olmuştur. Mitinglere katılış oranı, oradaki heyecan, bir anlamda gelecek seçimler için gösterge sayıldı hep. Son günlerde özellikle aynı kentlerde farklı liderlerin üst üste yaptığı mitingler de çok tartışıldı. Mesela İzmir’de Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun birer gün arayla düzenlediği mitingler. Katılanların sayıları karşılaştırıldı ve bir sonuca ulaşılmak istendi. Geçmişe dönük bir hafıza turu yapmak istiyorum: İzmir’de ilk önemli miting, şimdiki Alsancak Stadı’nın boş sahasında yeni kurulan Serbet Fırka’nın lideri Fethi Okyar’ın düzenlediği ve 200 bin kişinin katıldığı o olaylı mitingtir. Atatürk’ün izni ve gönlüyle kurulan Serbest Fırka’nın bu mitingi, tam bir fiyasko olmuş, öfkeli halk, CHP merkezine saldırmış, adeta isyan çıkarmıştır. Sonuç; Atatürk Serbest Fırka’nın kapanmasını istedi ve buna Fethi Bey de uydu, bir parti tarihe gömüldü. Adnan Menderes, 15 Mayıs 1960’da İzmir mitinginde en az 100 bin kişiyi topladı. Cumhuriyet Alanı’nda yapılan miting, Menderes’e sahip çıkma, ama bir taraftan da CHP’ye verme veriştirme mitingiydi. Bu miting, ihtilal sürecini hızlandırdı ve 12 gün sonra Ordu yönetimi ele geçirdi. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Lideri Osman Bölükbaşı, siyasi tarihimizin en renkli simalarından biridir. Mitinglerinde muazzam kalabalıklar oluşur ama Bölükbaşı, seçimlerde nedense beklenen oyu toplayamazdı. Çok defalar, kalabalığı azarlar, “Sadece buraya toplananlar bana oy verse iktidarda olurum” derdi. Bölükbaşı, esprili konuşmasıyla dinleyenlere hoşça vakit geçirirdi ve bu büyük ilgiyi asla oya dönüştürmeyi beceremezdi. İzmir’de kalabalık mitinglerden birinin kahramanı da merhum Işılay Saygın’dır. 1 Mayıs 1979’da Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan İşçi Bayramı kutlamalarında kızıl bayrak çekilince, o yıllarda Buca Belediye Başkanı olan Işılay Hanım, üç hafta sonra bir bayrak mitingi düzenledi aynı alanda. Meydanda yer yerinden oynadı. Katılımcı sayısının 100 binin çok üzerinde olduğu ifade edildi. Nisan ayının son günlerinde peş peşe iki miting düzenlendi Gündoğdu Meydanı’nda. Önce Erdoğan, sonra da Kılıçdaroğlu boy gösterdi. İzmir’in görüp görebileceği en büyük kalabalıklardı bunlar. Ve haliyle Kılıçdaroğlu önde görünüyordu. Bütün bunlar, nasıl geçmişte belirleyici olmamışsa bu, bugün için de geçerli bir durum. Sayısal kalabalıkla, kalabalığın oluşması ve üçüncü olarak da kalabalığın heyecanı, bir birinden çok farklı şeyler. Kalabalığın çok olması, kendinden oluşması ve heyecanı, üçü birden oluşmuşsa bir tahmin yürütülebilir. Aksi halde yanılgı payı büyük olur. Kalabalıklar, henüz keşfedilmemiş zenginliklerdir bence.

Yurt dışındaki seçmenler

Yurt dışındaki seçmenlerin çoğu oylarını kullanmış bile. Taa Brezilya’da bile sandıklar kuruldu. Toplam seçmen sayısının 2.5 milyonun üzerinde olduğunu sanıyorum. Yurt dışında yaşayan ve çalışan seçmen, dolar, euro ya da bize göre değeri yüksek bir para birimi üzerinden maaş alır. Bu seçmen profilinin tercihi, yabancı paranın değer kazanması üzerine dizayn edilmiştir. Çünkü yabancı para ile aldığı maaşını Türkiye’de harcarken, farkı görecek ve alım gücünün ne kadar arttığının farkına varacaktır. Yatırım yapabilecek, ucuza tatil planlayabilecek ve giderken de buradan temel ihtiyaçlarını çok ucuza temin edip götürebilecektir. Yurt dışından emekli maaşı alanların durumu da böyle. Çünkü çok örneği tanıyorum. Bu insanlar, iktidara başka, muhalefete başka gözle bakarlar. Çünkü ekonominin soğan fiyatına bile endekslendiği bir ülkede tercihlerini kontrol etme imkanları yoktur. Ya çok idealist olacaklar, ya da bu mantığa teslim bayrağını çekeceklerdir.

Bu nasıl gelenek?

Örnekleri çok… Siyasi partilerin il başkanları, ilk seçimlerde milletvekili aday adayı oluyor. Hem de seçilir sırada. Demek ki, amacı başka. Hedefi belli. Siyasi partilerin çoğunda durum böyle. Oysa il başkanlığı, o ilde en üst makamdır siyasi partilerde. Bu güç, milletvekilinden daha büyüktür ve daha heybetlidir. Geçmişten örnek vermeyi sevmeyen, ama mecbur en çokça da veren biri olarak söyleyeyim; bu gelenek, eskilere bakılmadan oluşturulmuş bir şey. CHP’de bir il başkanı vardı; Dr. Sedat Akman… Harika bir yöneticiydi ve bir gün olsun milletvekili olmayı düşünmedi. Ya da ben öyle biliyorum. Daha önceleri AP’de Mehmet Karaoğlu, il başkanlığını çok önemseyen ve gücünü iyi kullanan bir siyasetçiydi. İsteseydi milletvekili olurdu, olmadı. Bu geleneğin, işi sulandırmak anlamına geldiğini iddia ediyorum. İl başkanlığı bir basamak olmamalı ve ona sahip çıkan partililere bu imkan tanınmamalı.

İbrahim ORMANCI - Duvar Yazıları

Dere boyu kavaklar. Geçiyor korna çalan konvoylar. Siz gösterişe doyamadınız. İtibardan tasarruf olmaz diyenler! *** Yeğene kız istemeye gittik. “Eli ekmek tutuyor mu?” diye sormak yerine “Eve soğan alabiliyor mu?” diye sordular! *** Biber 50 TL, domates 25 TL. Üç yumurta çaksan 10 TL. Melemen soğanlı olur diyorsan da 30 TL daha. Hanım “Maaşı alınca melemen de yaparmıyız?” diye soruyor! *** Et öyle pahalı ki sormayın gitsin. Bu Kurban Bayramı 77 kişi birleşip bir danaya gireceğiz! *** Bugünlerde keyfim yok. Milletvekili aday Listesine girememiş aday adayı gibiyim yeminle! *** Karun kadar zengin. Ama Harun kadar vergi vermiyor! *** Tatil kampına gitmek dar gelirli vatandaş için hayal. Kamplaşmalarla idare ediyoruz!