Beşinci suç Eko kırım-1
Emin Varol
Bir yandan ekolojik ayak izi büyük olan ülkeler, öte yandan bütün bunların yıkıcı sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalanlar.
İklim krizinin etkilerini her geçen gün daha da artan bir şekilde yaşıyoruz. İklim değişikliğinin bize gösterdiği, her geçen gün daha fazla tahribat ve yıkıma neden olan iklim krizini durdurmak ve iklim adaletini sağlamak artık yaşamsal önem ve aciliyet kazanmış durumda.
Artık yaşamımızda doğal çevrenin insan faaliyetleriyle bilinçli bir şekilde yok yedilmesi anlamına gelen giderek daha geniş kesimlerce bir suç olarak kabul edilen, hatta uluslararası ceza literatürüne yerleşmekte olan, uluslararası bir suç olarak ilk kez 1970’lerde ABD’nin Vietnam savaşı boyunca kullandığı portakal gazının (Aget Orange) yerel halk ve doğal yaşam üzerinde çok ciddi etkiler yaratmasının ardından ortaya çıkan resmen bir suç olarak tanınması konusundaki girişimin ise 1919’da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Taraf Devletler Kurulu gündemine Pasifik ada Ülkeleri Vanadu ve Maldivler tarafından getirilen, 2021 yılında uzman heyet tarafından tanımı yapılan ve çerçevesi çizilen, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) kurucu sözleşmesi olan, “Roma Statüsü” kapsamında suç haline getirilmesi önerilen, eğer kabul edilirse savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım ve saldırı suçlarının yanı sıra yargılama yapılacak beşinci suç kategorisi sayılacak olan “Eko kırım” kavramı var.
Yaşadığımız doğayı, çevreyi, suyu, toprağı, yani genel anlamda yaşamsal olan element ve varlıkları hoyratça ve kötü b ir şekilde kullanarak, atmosfere yaydığımız sera gazları ve yarattığımız olumsuz faktörler sonucu küresel ısınma ve küresel iklim krizinin sonuçlarını bire bir yaşarken, ülkemizde bir süredir yaşananları özetleyebilmek için altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken konuların, Türkiye’de ve Dünya’da hüküm süren ve günden güne hızlanan eko kırım politikaları olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Sürdürülebilir tarımın güvencesi olması gereken en bitek, en verimli tarım alanları inşaat, maden, enerji şirketlerine sunularak gasp ediliyor, yok ediliyor, hayvancılığımız için kaynak olması gereken meralarımız, yaratılan vasıf değişikliği ile nükleer atık sahası olarak tahsis ediliyor, inşaata dayalı büyüme betonlaşmayı ve kentlerin çölleşmesini beraberinde getiriyor.
Ve günün sonunda geldiğimiz noktada diyoruz ki, önümüzdeki birkaç yazımda da üzerinde durarak, ilgili yazılar yazacağım konu olan küresel iklim krizine yol açan tüm fosil yakıt kullanımı ivedilikle en aza indirilmeli, (Özellikle ülke olarak bire bir, son on yılların en kurak kışını yaşayarak etkilerini gözlemlediğimiz ortamda) Dünya’daki karar alıcılar olarak küresel ısınmanın önüne geçerek, ülke ve evren olarak yaşadığımız küresel ısınma ve küresel iklim krizi, yakın gelecekte de bizi bekleyen, yani yaşadığımız evreni bekleyen, yaşamamız muhtemel daha büyük doğal felaketleri önleyebilmek adına, su, hava veya toprak kirliliği ile ilgili standartlarda henüz bir kirletici parametre olarak yer almasa da son zamanlarda küresel anlamda öncelikli kirleticiler kapsamında değerlendirilmeye başlanan “Nano ve mikro plastikler” başta olmak üzere okyanusların çeşitli atıklarla kirletilmesi, son yıllarda Dünya genelinde yapılan endüstriyel balıkçılıkla denizlerin mevcut potansiyelinin talan edilerek kurutulması, ormanların ve yağmur ormanlarının sistemli olarak yok edilmesi, çeşitli dönemlerde ekosistemlere petrol sızıntıları, nehir ve göllerin endüstriyel atıklarla kirletilmesi, altının siyanürle yıkanması olarak tanımlayabileceğimiz “Siyanür liçi” yöntemiyle yapılan madencilik sonucu doğal yapının, geri dönülmesi imkansız derece ve ağırlıkta bozulması, kimyasal ve endüstriyel emisyonlar yüzünden kirletilmesinin önlenmesi için, fosil yakıtlar kullanımının önüne, ivedilikle geçilmelidir.
Yorumlar