Bazı gerçekler ne kadar acı ve anlamsız olsalar da kabullenildiğinde insana huzur verir. Her insanın aynı zekâda olamayacağı gibi, bazı insanların sizi sevemeyeceği gibi, kötülerin de bu dünyada var olduğu gibi… 

Biliyorum; her gerçeği kabul etmek mümkün değil. Ama ve ancak, bunu yaparak daha sakin, daha dirençli ve daha tatmin edici bir yaşam sürmek mümkün. Çünkü bazı çiçeklere ne kadar su verirseniz verin çiçek açmaz. 

Kabullenmek istemesek de insanlarında yan etkileri var. Yan etkilere maruz kalmışız! Bu aralar kime sorsam mutsuz, kırılgan ve çevresindekilerden kaynaklı üzgün olduğu için bu yazıyı yazıyorum. Sanırım aynı ruh hali bende de mevcut. Hak etmediği şeyleri yaşamak kanatlarını kırıyor insanın. Pozitif psikoloji yaşanılan bu duruma; “psikolojik kırılganlık” diyor. Çoğunluğumuz psikolojik olarak kırılmış durumdayız.  “Bireyin yer aldığı çevrede kısıtlayıcı ve engelleyici durumlara maruz kalması, dışlanması, değersizleştirilmesi, destek unsurlarından yararlanamaması, toplumsal statüsü ve kişisel özellikleri bakımından yetersizliği nedeniyle her türlü etkiye açık ve hassas olması” psikolojik kırılganlık olarak nitelendiriliyor. Ancak ve ancak eksik bir tanımlama. Hem de çok büyük bir eksiklik var tanımlamada. İyilik! Bireyin topluma, kendine ve olaylara tepkisi iyi olup olmadığına karar vermede etken unsurlardır. Her ne kadar iyilik be kötülük göreceli bir kavram olarak değerlendirilse de aslında gayet ölçülebilirlerdir. Düşünün mesela:  kimseye ihanet ettiniz mi, yalan söylediniz mi, iftira attınız mı, başka bir canlıya bilerek ve isteyerek zarar verdiniz mi, çaldınız mı? Bu ve bunun gibi örnekleri yapmıyorsanız genel geçer olarak iyi biri sayılırsınız. İşte tam bu noktada iyi insanların psikolojik olarak daha kırılgan olduğunu söyleyebiliriz. 

 “İyi bir insan olmak incinmeyi göze almaktır” der, Martha Nussbaum. 

Martha Nussbaum'un "İyiliğin Kırılganlığı" adlı eseri, antik Yunan felsefesinin derinliklerine inerek insan hayatındaki belirsizlikler ve kırılganlıklarla yüzleşmenin önemini vurgular. Nussbaum, Aristoteles ve Sofokles gibi düşünürlerin eserlerinden yola çıkarak, insanın iyilik halinin ne kadar kırılgan ve değişken olduğunu anlatır. Bu felsefi yaklaşım, günümüz dünyasında da oldukça geçerlidir. Modern toplumda yaşanan krizler, teknolojik gelişmeler ve sosyal değişimler, Nussbaum'un savunduğu bu kırılganlığı daha da belirgin hale getiriyor.

İyi insan kusursuzluk beklentisine girer. Beklenti eşiği yüksektir. Kötülüğü kabullenmek istemez. Diğer şeyleri kabul etmek istemedikleri gibi.

Oysa hayat beklentileri karşılamaz. Yaşamış olduğumuz pandemi krizinde gördüğümüz gibi. Hiç kimse eve hapsolacağını düşünmemişti ki, oldu!  Bu durum Nussbaum’un belirsizlik ve kırılganlık kavramlarını yeniden düşünmemizi sağladı. İnsanların hayatlarını planlarken karşılaşabilecekleri beklenmedik olaylara karşı ne kadar hazırlıksız oldukları açıkça ortaya çıktı. Hayat sürprizdir. Kabullenmek gerekir. 

Orman yangınları, seller, kuraklıklar ve kasırgalar, sadece fiziksel çevreyi değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal yapıları da derinden etkiliyor. Bu olaylar, insanların yaşamlarını sürdürebilme kabiliyetlerini zayıflatıyor ve kırılganlıklarını artırıyor. Nussbaum'un felsefi yaklaşımı, bu tür çevresel tehditlerin insanların iyilik hallerini nasıl etkilediğini anlamamıza yardımcı oluyor. İyi insan çevreye duyarlıdır. Doğa ana intikam alır! İyi insan bunu kabullenmek istemez. Kırılır! Doğayı korumazsan intikam alır, kabullenmek gerekir.

Sosyal medyanın yükselişi, mahremiyetin kaybı, siber güvenlik tehditleri ve dijital bağımlılık, modern insanın karşı karşıya olduğu yeni zorluklar arasında yer alıyor. Nussbaum'un iyiliğin kırılganlığı teorisi, teknolojinin sunduğu olanaklarla birlikte getirdiği riskleri de göz önünde bulundurmayı gerektiriyor.  İnsanlar, dijital dünyanın sunduğu konforun ardındaki tehlikeleri fark etmeli ve bu kırılganlıklarla başa çıkmanın yollarını aramalıdır. İnsan yalnızdır! Yalnızlığı seçtiği kadar! Ve bu kendi tercihidir kabullenmek gerekir.

Günümüz dünyasında artan sosyal eşitsizlikler de Nussbaum'un teorisinin önemli bir boyutunu oluşturur. Ekonomik dengesizlikler, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimdeki adaletsizlikler, toplumun farklı kesimlerini kırılgan hale getirir. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum derinleşirken, adalet arayışı da önem kazandı. Adalet beklentisi kadar saçma bir şey yok. Sana kim vaat etti ki; “dünya adil bir yer olacak”  diye adalet beklersin ey insan.  Dünya adil değildir kabullenmek gerekir. 

 İyilik kırılgandır! 

Zor olan kötülüğü, yalnızlığı, sevilmemeyi, adaletsizliği, terk edilmeyi kabullenebilmek,

Zor olan tüm zorlukların karşısında iyi kalmayı becerebilmektir,

İnsanlar tercihleri ile yaşar tercihleri ile ölür. 

Zor olan kırılsan da iyi olmayı tercih etmektir.

İyinin ve kötünün ötesinde bir yerlerde kim bilir belki başka bir evrende en güzel halinle…