Ülke gündemini; öldürülen öğretmenler, dayak yiyen doktorlar, öldürülen kadınlar ve şimdi de öldürülmesi planlanan köpekler meşgul ediyor. Bir ülke düşünün ki, ölümün konuşulmadığı gün olmasın. Çözüm öldürmekse cinayet işleyenleri de 14 gün bekleyip öldürelim…

Oysa…

Başka bir yolu olmalı; yaşatmak gibi.

Çünkü hiçbir hayvan tehlike sezmeden, aç olmadan sadece hırsına, öfkesine, kişisel çıkarlarına yenildi diye saldırmaz, öldürmez! 

Bak ne diyor yaradan En'âm Suresi – 38. Ayette; “Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi topluluklardır. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp rablerinin huzuruna getirileceklerdir.”

Can yarattın mı ki, can alıyorsun?

Geçmişinden örnek alıp aldığı emaneti daha da ileri taşıması gerekirken hangi akla hizmet can kıymaya yeltenir ki insan? 

Bak Osmanlı’ya! 

1587 yılında Sultan III. Murat tarafından; Osmanlı topraklarındaki yük hayvanlarına, taşıyabileceklerinden daha fazla yük vurulmasını ve çektirilmesini yasaklayan bir ferman çıkarılmıştır. 1600'lerden itibaren eti için beslenmeyen kedi, köpek, at, eşek, katır gibi hayvanların öldürülmeleri suç kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığında muhafaza edilen belgelerde Osmanlı döneminde hayvan haklarına nasıl önem verildiğini açıkça görüyoruz. Osmanlı Devleti, kendi ülkesinde birlikte yaşadığı diğer canlıların bir hukuku olduğunu kabul etmiş ve buna da sonuna kadar riayet etmeyi bilmiştir.

Arşivden öyle ilginç belgeler çıkmış ki şaşırmamak elde değil. Örneğin; 1856 tarihli Sultan Abdülmecid dönemine ait bir başka belgede ise cuma günleri atların taşımacılıkta kullanılmaması isteniyor.

Ayrıca;  belgelerde yük hayvanlarına eziyet edilmemesi için, "Bir beygir yükü 120 kiloyu, merkep yükü 80 kiloyu ve tek beygirli araba 250 kiloyu, çift beygirli araba 400 kiloyu, öküz arabası 500 kiloyu ve manda arabası ise 600 kiloyu kesinlikle geçmeyecek" şeklinde talimatlar yer alıyor.

 Güvercinlere yem atmak için personel görevlendiren Osmanlı devleti aynı zamanda Osmanlı ordusunda top veya (cephane, erzak vb.) yük arabaları çeken büyükbaş hayvanların, yaşlanınca kesilmemelerine ve ecelleriyle ölünceye kadar iyi bakılmaları için maaşa bağlanmalarına dair düzenlemeler de yapmış.

Kar yağışının çok olduğu çetin kış aylarında, yabani hayvanların aç kalmamaları için; yaşam alanlarına taze et, saman, tuz ve kuş yemleri bırakacak görevliler tayin edilmiş, bu harcamalar için devlet hazinesinden ve vakıflardan ödenek ayrılmış.

Ölen kişilerden mallarını kedi ve köpeklerin beslenmesi için bırakanlar varsa; kadılar tarafından, bu vasiyetlerin yerine getirilmesi amacıyla fırıncı ve kasaplar görevlendirilir ve denetlenirmiş.

 Kedi ve köpeklerin göçmen kuşların tedavileri için birçok Osmanlı devletinde hayvan hastaneleri kurulmuş.

Türklerin yönetimi altındaki topraklarda, bütün hayvan türleri sevgi görmüş ve yaşam haklarına saygılı davranılmış. Başta kedi ve köpekler olmak üzere; (evcil ya da yabani) tüm hayvanların korunmaları ve varlıklarını sürdürebilmeleri için, devletçe yasal düzenlemeler yapılmış. Bu sayede 19. yüzyıla kadar hiçbir hayvan türüne karşı, toplu bir yok etme uygulamasına izin verilmemiştir.

Kültürümüzün bir parçası olan hayvan sevgisinin geldiği nokta üzücü…

Ne zaman vazgeçtik yaratılanı sevmeyi yaratandan ötürü.