Yine aynı şey oldu… Hani bilirsiniz ama ispatlayamazsınız ya işte ondan bana da oldu. Bildiğim, hissettiğim ama ispatlayamadığım gerçekler ile uzun zaman sonra karşılaştım. Bunu biliyordum demenin sevinci mi, yoksa haklı çıkmanın isyanı mı bilemem bütün gün kafam karman çorman dolaştım. Sigarama eşlik eden kahve bile bulamadı doğruyu. Evet, hepimizin başına zaman zaman gelen hissettiğimiz şey ile inanmak istediğimiz şey arasındaki ve mantığınızın karşı çıktığı kafa karışıklığı yaratan durumdan bahsediyorum. Bu arada konu ile alakasız olacak ama bir şey söylemek istiyorum. Yaklaşan seçimlerde vatanın geleceğini değil de kendi geleceğinizi düşünüyorsanız üzgünüm vatansever değilsiniz. Neyse nerede kalmıştık. Mantık ile hislerin arasında yaşanan ikilemdi konumuz. Kalbiniz başka söyler ama aslında bambaşka olduğunu bilirsiniz. Yusuf yusuf korkarsınız gerçekler ile karşılaşmaktan. Hissedip kabullenmek istemezsiniz insanların ikiyüzlü olabileceğini, kendinizi iyi olana hazırlayıp kötü olanla karşılaşacağınızı bilmek korkutur. Boğazınızda bir düğüm, içinizde yusuf yusuf bir korku beklersiniz… Dünyanın en eski savaşıdır bu; kalp ile mantık arasındaki savaş. Karma, çakra, 6. göz vs. olarak da adlandırılır. Yüzyıllardır bilimsel olarak açıklanamayan bu kavram mistik olarak açıklanmaya çalışılmıştır. Hani ıssız bir sokakta takip edildiğinizi hissedip adımlarınızı hızlandırırsınız ya işte öyle bir şey. Ne garip değil mi, insan, bilimsel olarak açıklayamadığı her şeye mistik bir anlam yüklüyor. Tıpkı rüyaların gerçek olması gibi, hislerinizin doğru çıkması gibi. “Ben bunu daha önce yaşamıştım” duygusu ya da ilk bakışta “Bu insana güvenilmez” hissiyatı gibi. “Duyusal Sızıntı” olarak tanımlanan bu durum şöyle açıklanıyor: Beynimizin, bilinçaltı kısmı tarafından fark edilen ama bilinçüstü beynimizin fark edemediği durumlar. Bilim diyor ki; insanlar beyninin, % 5 bilinçüstü, % 95 ise bilinçaltı ile hareket eder. O zaman şu sonuç çıkmıyor mu ortaya mantık bilinçüstüne, hislerimiz bilinçaltına göre çalıştığına göre insan bilinçaltına daha çok güvenmeli. Siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben bilimin açıklayamadığı bilinçaltıma yani hislerime güvenmeyi seçiyorum. “Ben demiştim” demektense “Böyle hissettim böyle yaptım” demek daha doğru geliyor. Ne diyordu yazar? İnsan fırsatların gelmesini bekler, fırsatlar da insanların gelmesini… Fırsatlar bekler, insanlar bekler, kazanan hep mazeret olur. Kaçtığım gerçekler ile yüzleşmektense, kendime mazeretler uydurup, hülyalı hayaller kurup hayal kırıklığı yaşamaktansa hissettiğim şeyi yapıp beynimin % 95’lik olan kısmı yani bilinçaltımı yani 6. hissimi dinleyeceğim. Dünyanın en büyük, kapitalizme yön veren markalarının da bu yöntemi kullandığını biliyor muydunuz? Nobel ödüllü Amerikalı psikolog Daniel Kahnemann’ın davranışsal ekonomi üzerine yaptığı araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlara göre kararlarımızın % 95’ini içgüdüsel ve sezgisel olarak alıyoruz, rasyonel olarak değil. Beni haklı çıkartan bu araştırma, firmaların pazarlama stratejilerini oluşturmalarında mantığa göre değil insan duygularına göre satış yapmasını sağlıyor. Nihayetinde hisleriniz ile mantığınız arasında kalırsanız hislerinizi seçmelisiniz. Birinci ile ikinci arasında kaldığınızda ikinciyi seçmeniz gerektiği gibi. "Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder" diyordu şair. "Dante gibi ortasındayız ömrün…" “Yaş otuz beş yolun yarısı eder" diyen şair 46 yaşında öldü. Kısa bir yaşam, yazılmayı bekleyen birçok şiir… Yusuf yusuf korkmaktansa yaşayın, hissedin... Yeniden görüşünceye dek iyi bayramlar.